Hukuk, küreselleşmenin taşıyıcı rolünü üstleniyor
Küreselleşen dünya düzeni, hukuk alanını da etkisi altına alıyor. Yeni dünyada hukuk, küreselleşmenin taşıyıcı rolünü üstlenmeye hazırlanıyor.
Gözde Esen Sakar - Avukat-Şirket Birleşme ve Devralmaları, Sermaye Piyasaları-Uluslararası Hukuk
Hukuk, medeniyetin oluşumuna yakın bir dönemde, yaklaşık M.Ö 3000'lerde Antik Mısır'da medeni kanunlar içeren ve on iki levhaya bölünmüş kitaplar ile ortaya çıktı. Hukuku, belirli bir zamanda toplumdaki ilişkileri düzenleyen ve uyulması müeyyidelere bağlanmış kurallar bütünü olarak tanımlayabiliriz. Bu tanımdan yola çıkarsak hukukun, dönemden döneme ihtiyaçlar doğrultusunda değiştiğini bu sürecin de sürekli olduğunu söyleyebiliriz. Küreselleşen dünya düzeni, doğal olarak hukuk alanını da etkisi altına alıyor ve şekillendiriyor. Aslında hukukun küreselleşmenin taşıyıcı rolünü üstlenmekte olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz.
ULUSLARARASI HUKUK VİZYONU
Malum, küreselleşmeye en çok ivmeyi ekonomiler kazandırıyor. Ülkeler arasında ticaretin pek çok aktiviteye neden olduğu görülüyor: Şirketlerin dünyanın farklı ülkelerinde yatırım yapması, fabrika kurması, işletme açması, şirket kurması, mal veya hizmet alıp satması, finansman kuruluşlarının uluslararası finansman sağlamasını örnek verebiliriz. Ayrıca expat denilen yabancı çalışanların kendi ülkesinden başka ülkeye giderek o ülkede işvereni tarafından istihdam edilmesi, öğrencilerin eğitim amaçlı başka ülkelere gitmesi, kişilerin başka ülkelerde gayrimenkul, menkul kiralaması, satın alması gibi bu listeyi uzatmak mümkün... Hal böyle iken, uluslararası ilişkilerdeki yoğunluk ve ekonomik süreçler, uluslararası hukuk düzenin- de yeni kurallar belirlenmesini tetikliyor, gerektiriyor.
Türkiye'de de birçok yabancı firmanın tesisi, fabrikası, şirketi, şubesi, irtibat bürosu bulunuyor. Ayrıca Türkiye'ye mal ve hizmet veren yabancı gerçek veya tüzel kişiler var. Bunun yanısıra Türk tabiiyetinde olan gerçek veya tüzel kişilerin de aynı şekilde Türkiye dışında faaliyetleri var. Bu minvalde, taraflar arasında akdedilen sözleşmelerde, ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde bir ülkenin mahkemelerine başvurmak yerine, uyuşmazlık çözüm yolu olarak tahkim ve uluslararası tahkim seçildiği görülüyor.
DOĞA VE İNSAN HAKLARI ÖNE ÇIKIYOR
Türkiye'deki uygulamada sıklıkla İsviçre Hukuku ve ICC tahkimi (Milletlerarası Ticaret Odası) veya şirket birleşme devralmalarındaki hisse devir sözleşmelerinde yabancılık unsuru varsa İngiliz hukuku, ICC tahkimi ve ya LCIA (Londra Uluslararası Tahkim Mahkemesi) kullanılıyor. Uluslararası hukuk usulünü yakalayan İstanbul Tahkim Merkezi'nin de (ISTAC) yabancılık unsuru olan sözleşmelerin uyuşmazlık merci seçiminde kullanılmakta olduğunu hatırlatalım.
Böyle bir ortamda kaçınılmaz olarak uluslararası nitelikte anlayış, müzakere, sözleşmeler gündeme geliyor ve pek çok hukuki uyuşmazlıklar ortaya çıkıyor. Bu noktada, uluslararası hukuku takip eden viz- yoner hukukçuların olması çok önemli. İş insanları da aslında ticaret ortamında uluslararası hukuku takip ederek küreselleşen dünyadaki müzakere dilini öğreniyor ve buna göre hareket ediyor. Lokal kalmanın ilerlemenin önünde engel olduğu artık bir gerçek haline geldi.
Hukuk aslında devlet gücü ile desteklenen kurallar bütünüdür. Bu tanımdan yola çıkarak modern devletlerde küreselleşmeyle birlikte sivil toplum kuruluşları, küresel şirketler, yatırımcılar ve gerçek kişilerin etkin olarak uluslararası hukuk faktörleri olduğunu görüyoruz. Ayrıca bu kapsamda uluslararası hukuk alanında insan hakları ve etik değerlerin çok önem kazanmaya başladı. Yeni dünya düzeninde insanlığın varlığını sürdürebilmesini sağlayacak küresel sorumluluk topluluğuna doğru hukuki mecrada dönüşüm yaşanıyor. Artık ulusal menfaatler ve güvenlik kaygılarının yanı sıra uluslararası toplumun menfaatleri ve güvenlik ihtiyaçları, hukuk bilimi tarafından çözümlenmesi gereken bir durum halini aldı.
İnsanlık dünyayı temiz bir gezegen haline getirmek için çabalıyor. Ne kadar yol kat ediyoruz veya verimli gidiyoruz tartışılır. Ancak ne olursa olsun insanlığın doğaya ve bizden sonraki nesillere karşı temiz ve yaşanabilir bir dünya bırakma sorumluluğu var. Diğerlerinde olduğu gibi çevre mevzuatına özgü, tek bir çevre yasası elbette yok. Olmasını da şu aşamada beklemiyoruz. Ancak ülkeler birbirlerinin yasal mevzuatlarını da takip ederek uygulanabilir olan pozitif düzenlemeleri mümkün olduğunca kendi yasal düzenlemelerine eklemeli, yürürlüğe koymalı. Yasal düzenlemeler de kağıt üzerinde kalmamalı, hayatın dinamikliği ve dünya takip edilerek, güncellemeler yapılmalı, yaptırımlar uygulanmalı.
HUKUKÇU TİPİ DEĞİŞİYOR
Küreselleşme ile yabancı dil, özellikle İngilizce, olmazsa olmaz haline geldi. İngilizceyi hukuk dilinde hem konuşma hem yazmada kullanamayan hukukçular bir kolu eksik değil, hem kolu hem bacağı eksik hale geldi. İngilizce yanında başka yabancı diller (Almanya, İtalyanca, Fransızca, Rusça vb) bilmek ve bunları uygulamada kullanmakta tabii ki artı değer. Hukuk fakültelerinin klasik eğitimden çıkması gerekiyor. Öğrencinin aktif olarak katıldığı tartışma ve örnek olaylara dayalı bir öğretim metoduna ihtiyacımız var.
Hızla ilerleyen dünyada, gelişmelere dair akademik seminerler hazırlanmalı, üniversiteler bünyesinde disiplinler arası laboratuvarlar, araştırma merkezleri kurulmalı, mühendislik, ekonomi, işletme, psikoloji gibi disiplinler ile hukukun birlikte eğitim almasına da olanak sağlanmalı, çalıştaylar yapılmalı, uluslararası vizyonerliğe katkıda bulunacak meslek içi eğitimler verilmeli.
Yeni dünyada hukukun üstünlüğünün küreselleşme sürecinde her daim korunmaya çalışılması gerekiyor. Bu süreçte uluslararası hukukun da göz ardı edilmemesi hatta daha fazla rol alması için gerekli çaba ve çalışmaların yapılmalı. Ayrıca çabaların teoride değil uygulamada, ilgili ülkelerin yetkilendirilmiş organları ve aralarındaki iş birliği mekanizmaları aracılığıyla yer alması sağlanmalı.