Abdullah Kiğılı: Dünün keşkeleri, yarının kuşkuları ile yaşayamam

12:03 - 01.07.2024, Pazartesi

Tatksim Mis Sokak’ta açtığı ilk mağazanın üzerinden tam 60 yıl geçti. Türkiye hazır giyim sektörü, işi ondan öğrendi. Sadece öncü olmakla kalmadı, pek çok isme de iş yaşamında adeta babalık yaptı.

İpek Alpkökin Olgunsoy / INBUSINESS

İş hayatında 60 yılı geride bırakmaya hazırlanan Abdullah Kiğılı, Türkiye hazır giyim sektörünün duayenlerinden biri. 1965 yılında işe başladığı ilk günden bu yana uzun bir yol kat eden Kiğılı'nın anıları ve anlattıkları adeta zamanda yolculuk gibi.

Terzilerin önünde pantolon, ceket ve hatta gömlek diktirme kuyruklarından, bugün hazır giyim markaları/mağazalarıyla dünyaya kafa tutan bir sektörün gelişimine hem şahitlik etti Kiğılı hem de öncüleri arasında yer aldı. Sıfırdan ama kararlı bir duruş ve büyük bir emekle inşa ettiği şirketi, bugün Türkiye'nin 70 ilinde, yaklaşık 180 mağaza ile hizmet veriyor, bin 900 kişiye istihdam sağlıyor. Yurt dışı mağaza sayısı ise 15'e ulaştı, 35'in üzerinde de bayisi var. Şirket, geçen yıl 10 milyon euro ihracat yaptı. 2024 yılında ise ihracat hariç Türkiye'de 6 milyar TL ciro hedefine koşuyor.

Yılda 500 bin adet takım elbise, 2 milyon gömlek, 1 milyon pantolon ve 2 milyon tişört satan Kiğılı'nın hikayesi ise rakamların çok ötesinde. Beymen marka takım elbiseyi mağazasında ilk satanın kendisi olduğunu, dahası Beymen'in ilk mağazasını Osman Boyner ile birlikte açtıklarını, hatta ortaklıktan ayrılırken aldığı parayla fabrika kurduğunu söyleyen Abdullah Kiğılı, "Hayatımda tek bir kişiye teşekkür etmem gerekseydi o da Osman Boyner olurdu" diyor. Beymen'in satılmasına ve yabancılara gitmesine ise çok üzülmüş. Türkiye'de en beğendiği erkek giyim markasının Sarar olduğunu ama o markanın yaşadıklarını görerek aile anayasası hazırlattığını ifade eden Kiğılı, Türkiye'den yurt dışına gidip başarı elde etmiş, dünya markası diyebileceğimiz bir marka olmadığı görüşünde.

Son iki yıldır Türkiye'de seçim olması ise en çok onu sevindirmişe benziyor. "Keşke her sene seçim olsa, takım elbise satışları artıyor" diyen Abdullah Kiğılı, babalar gününde de sektörde yaşanan canlılığın altını çiziyor. Bu sene çizgili kumaş ve kruvaze ceketlerin çok popüler olduğunu anlatan Kiğılı'ya göre şık olmak ise ayrı bir kültür.

Ona göre en şık iş insanı Ahmet Zorlu. Ali Koç ve Bülent Eczacıbaşı'yı da çok başarılı buluyor. Siyasilerden ise Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli'nin giyim tarzlarını beğeniyor. Ama söy- lemeden geçemeyeceğiz ki meclis ge- neline verdiği şıklık notu pek de yük- sek değil.
İş dünyasında tartışmasız herkesin saygı duyduğu ve ilham aldığı bir iş insanını kapağa taşıma fikriyle kapısını çaldığımız Kiğılı Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Kiğılı ile markayı ve sektörü konuştuk.

-Sektörde neredeyse 60'ıncı yılınız. Bugün hazır giyim ve perakende sektörümüz dünyayla yarışır durumda olsa da aslında 60'lı yıllarda bu işlere girmek, marka oluşturmak pek de kolay olmasa gerek değil mi?

Ben işe 1965 yılında başladım. Sizin de söylediğiniz gibi neredeyse 60'ıncı seneye geldim. İşe başladığımda sektör- de hazır giyim adına hiçbir şey yoktu. Türkiye'nin her ilinde, ilçesinde hatta köylerde kumaş mağazaları ve terziler vardı. Herkes kendi kumaşını alıp, kestirip terziye diktirirdi. Provaları da hesaba kattığımızda bir ürün neredeyse bir ayda teslim edilirdi. Dolayısıyla önlerinde kuyruklar olan kumaş ve terzi sektörü diye bir olgu vardı. Ve evlerde de ayaklı, kollu Singer makinaları vardı.

Kumaşları satarken bir gün dedim ki ben gömleği de beraber versem. O dönemde de beyaz, mavi ve krem gömlekten başka hiçbir şey yok. Yapmak da kolay. Gittim bir usta ile anlaştım ve gömlek diktirmeye başladım. Kumaşı satarken beyaz gömleği de hazır veriyorum. Baktım bu iş olacak markalaşmaya karar verdim. O dönem ki moda firmalarına baktığımızda insanlar ya adını ya da soyadını koyuyor. Biz adımızı koysak Abdullah diye marka mı olur? Kiğılı desek i – ğ ve ı yan yana insanlar yazmakta ve söylemekte zorlanıyor. Düşündük, Allah'a sığındık ve Kiğılı'yı koyduk. Önce gömlek satmaya başladık. Sonrasında pantolon ve ceket ile devam ettik.

-Mağaza açma kararını nasıl aldınız?

Birkaç sene zarfında hazır giyimde ismim dolaşmaya başladı. O dönem bunları Sultanhamam'da yapıyorum. Ama Türkiye'nin en büyük ticaret merkezi Beyoğlu idi. Eğer marka olmak istiyorsan, kendini göstermek istiyorsan Beyoğlu'nda olmak gerekirdi. Gece hayatı da orada. Ben yeni evlenmişim. Ailem mutaassıp bir aile. Beyoğlu'nda mağaza açmak her anlamda çok kolay değil. İzin vermiyor ailem.

Bir gün bir haber geldi. Mis Sokak'ın köşesinde bir eczane var. Adam dükkanını boşaltıyor. Gittim baktım harika bir yer. Mal sahibi de o dönem Türkiye Büyükelçisi Muharrem Nuri Bilgin ve vekaleten kiralama işini yaşlı bir avukata vermiş. Avukat beni görünce; "Oğlum sen daha çocuksun ne yapacaksın beceremezsin" dedi. Dedim "Ben yaparım bana verin." El sıkıştık, dükkanı tuttuk ama ailem bilmiyor. Açılış günü geldi. Babamı evden aldım doktora götüreceğim diye. Araba ile mağazanın önünde durduk. Babam bir baktı ki mağazanın ismi Kiğılı. Şaşkın, içeriye girdi, bir çayı zor içti duramadı. Ne diyeceğini de bilemedi. İlk başlarda ailem istemese de sonrasında dükkanın başarısını görünce herkes ikna ve mutlu oldu.

-Peki, büyüme sürecindeki dönüm noktalarınız neler oldu?

Bir gün mağazaya bir telefon geldi: "Sizi Altınyıldız fabrikasının sahibi Osman Boyner yarın saat 10.00'da fabrikaya bekliyor" diye. Ben Osman Boyner'i tanıyorum da o benim gibi ufak bir satıcıyı nereden tanıyor. "Bu işin içinde bir şaka var" diye düşündüm ama gerçek çıktı. Ertesi gün onun yanına gittim. 28 yaşındaydım. Bana çay ikram etti. Dedi ki "Evlat, ben Beymen konfeksiyon fabrikasını kuracağım. Sana da bayilik vereceğim ve beraber satacağız." Ve ben 28 yaşında Türkiye'deki ilk Beymen takım elbiseyi İstiklal' deki Kiğılı mağazasında sattım. Benim için dönüm noktası bu idi. Sonra mağazanın üst katını tuttuk ve o bölümde sadece Beymen ürünlerini satmaya başladık. Tam karşımız Vakko idi. Derken Osman Abi beni çağırdı, beraber mağaza açacağımızı söyledi. Vakko'nun tam karşısında vakıflara ait harika bir yer vardı, oraya talip olduk. Aylık 35 bin liradan tuttuk. Osman Abi bana yüzde 40 hisse verdi ve ilk Beymen mağazasını 1973 yılında açtık. O zaman ben tam 30 yaşındaydım.

-Sizin üretim ve markalaşma süreciniz nasıl ilerledi?

Osman Abi ile harikulade güzel işler yaptık. Cem Boyner yaz sezonunda bizim mağazada çalışırdı. Bizim yanımızda yetişti. Cem'in bir çeşit hocalığını da yaptım ben. Bu şekilde ortaklığımız 1980 senesine kadar sürdü. 1980 yılında ortaklıktan ayrıldım ve Beymen'den aldığım para ile kendi fabrikamı kurdum. Almanya'dan eğitmenler getirttim ve işe başladım. Tüm Türkiye'de 500'e yakın bayim vardı. Mal yetiştiremedik. İsmimiz o dönemde 'baba'ya çıktı. Elbiseyi verip, 10 -12 ay sonra parasını alıyorduk. Baktım böyle olacak gibi değil, aklım başıma geldi. İlk olarak Galleria'da dükkan tuttum ve mağazacılığa başladım. Başkalarına mal satmayı bıraktım. Ve bugün geldiğimiz noktada Kiğılı, Türkiye'nin yaklaşık 70 vilayetinde 180 mağaza ile servis yapıyor. Şirkette bugün 1900 kişi çalışıyor. Yurt dışı mağaza sayımız 15, 35'in üzerinde de bayimiz var. Yurt dışında 50'ye yakın noktadayız. Yani 60 yıl önce işe sıfırdan başlayan Abdullah Kiğılı, Türkiye'nin sevilen, sayılan bir markası haline geldi.

-Bu yolculukta keyif aldığınız noktalar ne idi?

Benim bu 60 senede çok keyif aldığım bir hatıram var. Sene 1990. Yurt dışına kumaş fuarına gidiyorum ama Türkiye'nin durumu bugünkü gibi değil. Yabancı firmalar, kartvizitime bakıp "Made in Turkey Abdullah Kiğılı" görünce randevu vermiyor. Beni muhatap almıyor. O kadar ağırıma gidiyordu ki. O günlerde bana kapıyı kapatan adamlar, kaşmir aldığım bir yer... O dünyanın en büyük kaşmir üreticisi firmasının yöneticileri bugün geldiğimiz noktada sırf bizim markamız için Milano'dan uçağa biniyor, sipariş alıyor ve akşam uçağı ile dönüyor. Türk iş dünyasının zaferi budur. Kendimizi artık Avrupa'ya ve dünyaya kabul ettirmiş durumdayız. Daha iyisini yapıyoruz. Bugün Türk konfeksiyon sanayii ayda 1,5 milyar dolar, yılda 20 milyar dolar ihracat yapan bir sektör haline geldi. Gurur duyuyorum.

-Peki 60 yıllık deneyiminizle bugün sektörün geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Ben sektörün geleceğini iyi görüyorum. Ama en kötü zamanda konuşuyoruz. Enflasyonun bu kadar yüksek olduğu bir dönemde ben kalkıp geleceği parlak desem ne fayda. Mevcut konumu sıkıntılı. Çünkü Türkiye'de çok ciddi bir fiyat artışı var. Dünyadan pahalı bir hale geldik. Gıdadan tekstile her alanda bu böyle. Ama bu geçici bir durum. Bu şekilde devam etmesi mümkün değil. Tasarruf paketleri ve yapılacak işler açıklandı. Bakanlığın açıkladığı politikalara, 2026'da enflasyonun tek haneye düşeceğine inanıyorum. Bugün bu sıkıntılı devrede konuşmak moral bozmak yersiz. Ben moralimi bozmuyorum. Bu sürecin geçici olacağını düşünüyorum. 2026'lara geldiğimizde Türk hazır giyim sanayi olarak dünyada öyle bir sesimizi duyuracağız ki. Çok akıllı ve hızla büyüyen genç bir kuşak işin içinde. Biz kendimizi bu gençlere emanet edeceğiz. Sadece herkesin biraz sabırlı olması lazım.

Geçmişe dönüp baktığınızda yaptığınız hatalar neler oldu?

Hata yapmayan insan olur mu? Herkes hata yapar ama benim hayatımda hiç kullanmadığım bir kelime var: Keşke. Dünün keşkeleri, yarının kuşkuları ile ben yaşamam. Hata tabii yaptım ama kısa zamanda döndüm ve doğruyu buldum. Az hata yapmaya çalıştım. En çok yaptığım hatalardan birini anlatayım. Mesela Avrupa'da fuarlarda farklı tarzda ürünler görüyorduk. Bir ara erkek ceketlerinde kırmızı, sarı gibi renkler vardı. O hızla sarıldım. Zannettim ki burada da erkekler giyer. Biz bu işe girdik ama ürünler elimizde kaldı. Sonra şunu öğrendim; Avrupa'da her gördüğün yenilik Türkiye'ye hemen gelmemeli. Bunu öğrenmem zaman aldı. Sonraki yıllarda orada görüp, notumu alıp, birkaç sene sonra üretmeye başladım.

-Türkiye'de en beğendiğiniz erkek giyim markası hangisi?

Türkiye'nin bana göre gelmiş geçmiş en güzel giyim markası Sarar'dır. Ama bugün geldiğimiz noktada işler biraz değişti. Geleceği iyi görmek lazım. Bahsettiğim şey aile anayasası. Bizde artık üçüncü kuşak işin başına geçti. Düşündüm ki bir an evvel aile anayasasını yapmam gerekiyor. Benden sonra nasıl bir sistem yürüyeceğine ilişkin detayları belirledik. Üç kızım, altı torunum, üç damadım var. Eğer yaşarken ailenin ana yasasını yapmazsanız sonra sıkıntı olur. Sarar şimdi bu vaziyette. Bizim kuşak markayı sağlıklı bir şekilde kurma görevini üstlendi vakti geldiğinde de onu sağlıklı bir şekilde devretmeliyiz.

-Yurt dışına açılan markalardan beğendiğiniz hangisi?

Yurt dışına gidip başarılı olan olmadı. Mesela Mavi... Amerika'ya gidip 3-5 şube açmakla bu işler olmuyor. İki mağaza, üç mağaza yetmez. Bu büyük pazarlarda ismini duyurmak kolay değil. Avrupa ve özellikle Almanya'da, İspanya ve İngiltere'de büyüme şansı hiç yok. Hepimiz gittik olmadı. Biz yönümüzü doğuya döndük. Gidebildiğimiz kadar Türki Cumhuriyetler'e gidiyoruz. Azerbaycan'da altı mağazamız var. Özbekistan'da üçüncü mağazamız açıldı.

-Sizin hayatınızda Beymen markasının yeri büyük. Marka satıldığında ne hissettiniz?

Beymen'in satılmasına ve yabancılara gitmesine çok üzüldüm. Ama Boyner piyasada yerini buluyor yavaş yavaş...

-Son beş yıldır e-ticaret de ciddi bir şekilde büyüyor. Sizin cironuz içinde de e-ticaretin payı büyüyor mu?

Online kanallar üzerinden inanılmaz satışımız var. Mamullerimiz Hepsiburada, Trendyol gibi noktalar üzerinde de satılıyor. E-ticaret inanılmaz büyüyor. Ciromuzun yüzde 10'unu e-ticaret oluşturuyor. Biz de bu kanala önem veriyoruz. Ürün çeşidi ve adetlerini artırıyoruz. Ama perakende de daha yapacaklarımız var. Deneyim mağazacılığı konusunu düşünüyoruz. Bu konuda da yakında adımlar atacağız.

-Sizin teknolojiyle aranız nasıl peki? Hiç online alışveriş yaptınız mı örneğin?

Hayatımda hiç online alışveriş yapmadım. Teknoloji ile aram iyi değil, Sosyal medya kullanmıyorum. Burada harcanan vakte üzülüyorum. Ama TikTok benim sayemde çok para kazanıyor...

-Son olarak herkesin merak ettiği bir soruyu sormak isterim. Erkek giyimini bu kadar iyi bilen bir iş insanı olarak siz Türkiye'de kimlerin tarzını beğeniyorsunuz?

Türkiye'de en beğendiğim iş insanlarından biri Bülent Eczacıbaşı. Ali Koç da çok güzel giyinir. Ahmet Zorlu ise benim favorim... O kadar güzel giyinir ki hem spor hem de şık. Rahmi Bey'in de farklı bir tarzı var. Hüsnü Bey de çok iyi giyinirdi ama o kendini geri çekmeye başladı. Recep Tayyip Erdoğan güzel giyiniyor. Devlet Bahçeli de koyu rengi tercih etmesine rağmen şık.

''Sena'nın işi zor..."

Bugünün dünyasında yeni marka kuracakların işi zor. Benim zamanımda kolaydı. Kimse işi bilmiyordu. Şimdi herkes işi biliyor. Ben şirketimin yönetim görevini üçüncü kuşağa yani torunum Sena'ya (Suerdem) devrettim. Onun işi benden zor. Kızcağız o kadar çok rekabetin içinde ki. Bizim zamanımızda kimse bir şey bilmiyordu. Yanlış da yapsan, doğru da yapsan bilen yoktu. Meydan boştu. Benim torunlarım işe bizim şirkette başlamıyor. Önce gidecek dışarıda çalışacak. O hayatı görecek. Sena işe başlamadan evvel bir yıl Teknosa'da çalıştı. Altı ay yurt dışında lojistik alanında görev yaptı. Gelince en alt basamaktan şirkette başladı. Diğer torunlarım da şu an şirketimizde.

Babalar günü ve seçimler

Keşke her sene seçim olsa... Bizim sektörümüzü satış anlamında en yükseğe çıkartan iki olay var. Biri seçim diğeri de Babalar Günü. Yıl içinde en büyük satışın yapıldığı ay, altıncı ay. Haziranın üçüncü pazarı Babalar Günü. Bir de çok arzu ediyoruz, keşke her yıl seçim olsa. Seçim olduğunda otomatikman tüm kadroların, yönetim kurullarının dolabı değişmeye başlıyor. Siyah, füme ve lacivert takım elbise satışları artıyor. Geçen sene genel, bu sene ise belediye seçimleri oldu. Dolayısıyla takım elbise satışları müthiş arttı.

''15 yaşa kadar indik"

Biz erkek giyimine odaklandık. Hem erkek hem de kadın giyimini dünyada eş zamanlı aynı başarıda götürmüş marka yok. Spor giyime odaklandık. Yeni markamız Project'e büyük bir ilgi var. Genç spor markamız ile 15 yaşa kadar indik. Kiğılı Home ise pandemi döneminde doğdu. Bir mağazamız var. Online ile devam ediyoruz. Kiğılı'nın genç yüzünü tam sistemine oturtalım sonrasında home tarafında başlayacağız.

BİZE ULAŞIN