Mücevherin altın çağı
Pandemi nadir olanı daha kıymetli kılmışken, mücevher müzayedelerinde yaşanan satış rekorları ve geleceğin antikaları olarak görünen zamansız parçalar kriz anlarını fırsata dönüştürüyor.
"Bir gün dünyadaki en mükemmel yakutu bulup parmağına takacağım." Bu iddialı söz, Richard Burton'a ait. Sözünü verdiği taşı tam dört yıl arayıp Elizabeth Taylor'a hediye eden Burton'a... Söz konusu mücevher ve elbette dünyanın en değerli koleksiyonları olduğunda devreye her daim tutku giriyor. Tıpkı Taylor'ın ve Burton'ın tutkusu gibi… Dünyanın en ünlü mücevher evlerinin saygın müşterileri arasına girebilmek için harcanan efor ve yürütülen bir dizi lobi de cabası! Ancak gözü kara bir mücevher koleksiyoneri için her şeye değer.
Mücevher tutkunu olanlar; ulaşılması zor, müzayede yıldızı, prestijli mücevher evlerinin koleksiyonlarını satın alırken "markaların kendilerini sevmelerinin fark yaratacağı"nı da iyi bilir. Bu, ödenecek paraya dayalı bir çıkar ilişkisi değil, gerçek bir ilişkidir. İşte bu yüzden gerçek mücevher tutkunları, sıkı bir şekilde müzayedeleri takip eder, hayranı olduğu koleksiyonları maison'larında herkesten önce görebilmenin ayrıcalığını yaşar. Örneğin ünlü mücevher tasarımcısı JAR'ın kapısından içeri girmek sanıldığı kadar kolay değildir: Mutlaka takdim edilmeniz gerekir. Eğer tasarımları iyi taşıyamayacağınız düşünülürse nazikçe, "Uygun bir parçamız yok" yanıtını bile alabilirsiniz. Gerçek lüks de bu değil midir? Paranın bile satın alamayacağı bir değer…
Ki, bu "değer" olgusunun ne denli kıymetli olduğunu pandemiyle birlikte tecrübe ettik. Yaklaşık sekiz aydır, "yeni normal" kavramını günlük rutinlerimize adapte etmeye çabaladık (aslına bakarsanız kolayca ayak da uydurduk)… Milyon dolarlar ödenerek satın alınan mega yatların başka limanlarda mahsur kalışlarına tanıklık ettik. Kim tüm dünyanın bir anda kapanacağını düşünebilirdi ki…
LÜKSE DEVAM
Ancak lüks durmadı. Özellikle de mücevher endüstrisi... Evlere kapanılan o dönemde çevrimiçi düzenlenen mücevher müzayedelerinde yine rekorlar kırıldı. Vintage mücevherlerin son 10 yılda yüzde 54 değerlendiğine işaret eden Art Market Research verileri de göz önüne alındığında, "zorunlu kapanış" tabiri caizse nadir olanı daha da nadirleştirdi.
Belle Époque ya da Art Deco dönemlerinden izler taşıyan güncel mücevher yorumları da şimdiden geleceğin antikaları olmaya aday görünüyor. Hatta yatırımlık parçaları olmaya da… Cartier, Van Cleef & Arpels, Bulgari ve Tiffany gibi markalar ise bu alanda hayli iddialı parçalara imza atıyor.
29 Temmuz'da New York'ta Christie's tarafından düzenlenen "Magnificent Jewels" adlı çevrimiçi mücevher müzayedesinde 6 milyon 290 bin 500 dolara satılan armut formlu pırlanta, ihtişamın kriz anlarında bile devam ettiğini kanıtladı âdeta. 34 ülkeden koleksiyonerin çevrimiçi katıldığı müzayedede bu nadir taşı satın alanın kimliği bilinmiyor. Bilinen; mücevherin 115,83 karatlık F rengi kusursuz görünümünün ne denli büyüleyici olduğu. Aynı müzayedede toplam 28 milyon 142 bin 500 dolarlık satışa ulaşılması, pandeminin sektörü daha da hareketlendirdiğine işaret ediyor şüphesiz.
REKORLAR KIRILIYOR
Aslında bu hareketliliğin habercisi 24-28 Nisan'da (tam da pandeminin en hareketli döneminde) New York'ta Sotheby's tarafından düzenlenen çevrimiçi bir müzayede olmuştu. Zira, bu müzayedede Cartier Tutti Frutti bilezik, 1,3 milyon dolara alıcı bulmayı başarmıştı. Cartier'nin rekor kırdığı bu müzayedede tüm lotların yüzde 97'sinin satılıp alıcıların da yüzde 20'sinin yeni müşteriler olduğu bilgisi verildiğine göre müzayedelerin yatırım değeri yüksek olarak görünen mücevher kategorisinin daha da hareketleneceği aşikâr.
Bir başka rekor ise daha yakın bir zamandan, geçtiğimiz ay yine Sotheby's'in bu sefer Hong Kong'da düzenlediği çevrimiçi bir gece müzayedesinden geldi. Bu müzayede, ertesi sabah dünyanın en pahalı pırlantasıyla tanışmamıza vesile oldu. 15,7 milyon dolara satılan taş, pırlantaların pandemiye rağmen değerini katladığını gözler önüne serdi. 102,3 karatlık D rengi kusursuz pırlanta, aynı zamanda çevrimiçi ortamda satılan en pahalı pırlanta unvanına da sahip oldu. 2018 yılında Ontorio, Kanada'daki The Victor Mine madeninden çıkarılan taşın ham ağırlığının 271 karat olduğunu, mükemmel kesimine kavuşmasının ise bir yıl sürdüğünü hemen belirtelim. Bu pırlantayı özel kılan bir diğer unsur, 1990 yılından bu yana düzenlenen müzayedelerde 100 karatın üzerinde (D rengi olarak sınıflandırılan) sekizinci pırlanta oluşu. Anlayacağınız, kelimenin tam anlamıyla nadir bir güzellik.
GELECEĞİN MÜZAYEDE YILDIZLARI LİSTESİ
Pırlantalardan bahsetmişken "Elmasların Kralı"ndan; Harry Winston'dan söz etmemek olmaz. Aynı zamanda müzayedelerin de yıldızı olan marka, geleceğin antikalarına yatırım yapmak isteyen mücevher koleksiyonerleri için kusursuz bir seçim olacaktır. Ünlü markanın bu sene tanıttığı Forget-Me-Not Koleksiyonu ise zamansız parçalara en doğru aday. Doğanın ihtişamından alınan ilhamla tasarlanan bu özel koleksiyon; kolye, kolye ucu, küpe, bileklik, yüzük ve tamamlayıcı bir charm'dan oluşan bir dizi zarif mücevherden oluşuyor. Mavi ve pembe safir renkli taşlar koleksiyona farklı bir perspektif getiriyor. Yuvarlak, damla ve markiz kesim pırlantalardan oluşan bu seçki, aynı zamanda mücevher sektörüne taze bir bakış açısı vadediyor.
Tiffany & Co'nun yüksek mücevhercilik koleksiyonunun zamansız parçalarından olan Schlumberger 4 Leaves yüzük de gelecekte müzayedelerin yıldızı olmaya aday görünüyor. 18 karat altın ve platinyumdan yapılan yüzüğün en can alıcı noktası yuvarlak kesim pırlantalarla bezeli yeşil turmalin taşı.
İster yatırım amacıyla ister tutkunuzun doğal bir sonucu olarak mücevher satın alın; şurası gerçek ki, hikâyesi olan koleksiyonlar her zaman popülerliğini koruyor. Tıpkı pandemide satışa sunulan Adler Mistra Koleksiyonu gibi. Zira, Adler'in Mistra'sı, uzaklardan gelen zengin koleksiyonlara, büyük medeniyetlerin görkemli mücevherler konusundaki yaratıcılıklarına ve bunları tamamlayan ihtişamlı taşların gücüne saygı göstergesi niteliğinde. Koleksiyonda yer alan parçaları incelerken kraliyet mücevherlerinin zarafetini de yeniden keşfetmiş oluyorsunuz. Her bir parça sizi farklı diyarlara götürüyor. Parıltılı bir dokuya sahip Bizans mozaiğinden El Hamra Sarayı'nı süsleyen motiflere ya da İsis Tapınağı'nın devasa sütunlarına… Koleksiyondaki yüzük ve küpeler asimetrik formlarıyla cüretkâr görünmeyi başarıyor. Her parçanın tasarımı safirlerin derinliğini, zümrütlerin canlılığını ve yakutların ateşini perçinliyor. Montürün etrafında dalgalanarak dans eden taşlar merkezdeki esas taşı yüceltiyor.
Mücevher tutkunları için hikâyesi olan taşlara ya da koleksiyonlara sahip olup yüceltilmiş hissetmek, üstelik bu zorlu günlerde nadir olana ulaşabilmek, gerçek bir ayrıcalık değil mi?