Türkiye’nin artan enerji arz & cari açık denklemi
Küresel enerji savaşlarının son 30 yıla damga vurduğu bölgemizde Türkiye birbiri ardına açıkladığı enerji rezervi duyurularıyla dikkatleri üzerine topladı. Peki, toplamda 710 milyar metreküpe ulaştığı duyurulan rezervin etkileri neler olabilir, bu aşamadan sonra cari denklem hesabımız nasıl oynayacak buna bir bakalım.
Ahmet Akyıldız / Baş Ekonomist / Ekonomik Araştırmalar Yöneticisi
Türkiye enerji bağımsızlığına geçiş noktasında nihai savaşını önce Mavi Vatan konsepti, arkasından Doğu Akdeniz enerji sahalarının netleştirilmesi ve en sonunda da Karadeniz Hidrokarbon ve Enerji Havzalarına yönelik yatırımlarıyla tamamladı. Başta Yunanistan olmak üzere, küresel enerji aktörlerinin uygulamış oldukları baskılar ve yaptırım seçenekleri siyasi, diplomatik ve ekonomik girişimler ile sonlandırıldı.
Tarihler 2020'yi gösterdiğinde Fatih Sondaj gemisinin 405 milyar metreküp rekor gaz keşfi sonrasında 4 Haziran 2021'de de Amasra 1 kuyusunda bulunan 135 milyar metreküplük doğalgaz, toplam rezervi 535 milyar metreküpe çıkardı. Aralık 2022'de Çaycuma1 alanında bulunan 58 milyar metreküplük yeni keşif sonrasında bölge dev rezerv alanı olarak adlandırılmaya başladı. Toplamda ulaşılan 710 milyar metreküplük doğal gaz Türkiye'nin bugünkü tüketimle 12 yıllık doğal gaz ihtiyacını karşılayacak seviyeye gelmiş durumda. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez'in açıklamalarına baktığımızda, bulunan rezervlerin sadece meskenlerde kullanılan gaz miktarı ile kıyaslandığında 35 yıl süreyle tüm konutların ihtiyacını karşılayacak büyüklükte olduğu belirtiliyor.
90 MİLYARIN ÜZERİNDE MALİYET
Enerji verileri, geçen yıl Türkiye'de tüketilen doğal gazın yüzde 99'unun ithal edildiğini ve yaklaşık 55 milyar metreküp doğal gaz tüketimi gerçekleştiğini gösteriyor. Yine bu kapsamda tükettiğimiz petrol ve petrol ürünlerinin yüzde 99'unu ithal etmekteyiz. Kamu maliyesi verileri yüksek enflasyonist ortam ve artan enerji talebi sonrasında yıllık 90-91 milyar dolarlık bir maliyetin ortaya çıktığını gösteriyor.
Türkiye'nin eski Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) Daimi Temsilcisi ve eski Büyükelçi Mithat Rende'nin Euronews söyleşisindeki sözleri ise bir hayli önemli. Rende ekonomik bağımsızlığın enerji bağımsızlığından geçtiğini söyleyerek, Türkiye'nin çeşitlendirme noktasında sadece Rus gazına bağımlı kalmadığını İran, Azerbaycan'dan gaz aldığını belirtti. Rende, Almanya veya Avrupa'da olmayan bir durumun çok önceden alınan doğru kararların işletildiğini söylerken, Türkiye'nin LNG kabul tesisleri de kurduğunu ve The Floating Storage and Regasification Unit (FSRU) satın aldığını vurguladı. Rusya ve Ukrayna ilişkilerini dengede tutmaya çalışan Türkiye'nin gaz akışında bir sorun yaşamayacağını lakin fiyatların çok yükseleceğini de hatırlattı.
Uzmanların görüşlerine baktığımızda ülkemizin özellikle enerji alanında çok önden hareket ederek stratejik hamlelere imza attığını söylememiz gerekiyor. Yetenekli mühendislerimizin ve çalışkan mavi yaka çalışanlarımızın da yüksek emekleri ve çabalarıyla güzel bir noktaya geldiğimiz aşikâr. Karadeniz Ereğli'nin 175 km batısında yer alan Sakarya projesinde, TPAO Cumhuriyet tarihimizin en nitelikli mühendislik çalışmasında yer aldı. ExxonMobil, Royal Dutch Shell, Chevron, Rosneft, CNPC ve TotalEnergies gibi sermayeleri, insan kaynakları ve teknolojik deneyimi güçlü büyük şirketlerin üstlenebileceği türden jeolojik bakımdan böylesine zorlu ve yüksek maliyetli derin deniz arama girişiminden yüzümüzün akıyla çıktık. Mühendislerimizin ve üst kadrolarımızın edindiği deneyim bizi Doğu Akdeniz Havzalarında da beklenmedik seviyelere çıkaracaktır.
HER ALANA BÜYÜK KATKI
Olayı sadede indirdiğimizde yıllardır iktisatçıların ve ekonomistlerin üzerinde durduğu cari açık problemimizi en hızlı şekilde çözmemizi sağlayacak bir fırsatı yakalamış durumdayız. Nitelikli işgücünün sağlayacağı katma değerli üretime geçiş için gereken sermaye miktarının yıllık 80 milyar doları olduğunu düşündüğümüzde, ülkemizin önümüzdeki dört yıllık projeksiyonda en az 160 milyar dolar cari sermaye fazlası vermesine olanak sağlayacak bir katkıdan bahsediyoruz.
Unutulmaması gereken ana konu yüksek cari açık problemimizin en büyük nedenlerinden biri, enerjide dışarıya bağımlı olmamızdı. 2022'de toplam cari açığımız 48.8 milyar dolar seviyesindeydi. Aynı yıl ithal enerji faturamız ise 97.1 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2027'den itibaren bulunan rezervlerin tam kapasite ile üretime geçmesi durumunda yurtdışına ödenecek bu tutarın sadece yarısının Eğitim Bakanlığı, Sanayi Ar-Ge, Sağlık Bakanlığına aktarılmasının bile çok ciddi yararları olacaktır. Okullarımızın teknolojik altyapıyla donatılmasından tutun, üniversite öğrencilerimize sağlayacağımız onlarca teşvike kadar bir ülkenin kaderi toptan değiştirebilecek bir katkıdan bahsediyoruz.
ENERJİDE İHRACATÇI KONUMU
Rusya'nın AB ile yaşadığı gerginliklerin yıllara yaygın şekilde artacağını öngördüğümüz bu denklemde, enerji ihracatçısı olmaya başlayacak ülkemizin sendikasyon kredilerine ulaşımdan, düşük CDS rakamlarına dönüşümüne kadar onlarca kalemi etkileyecek bu durum cari dengenin pozitife dönüşümünde kararlı bir dönemeç olacaktır. Bunların yanında nükleer enerji yatırımlarıyla da enerji bağımsızlığını perçinlemeye çalışan ülkemizin önce Akkuyu arkasından Sinop Nükleer santral projeleriyle 2035 Enerji Strateji planına uygun şekilde planlamalarını yaptıklarını bilmekteyiz. Sadece Akkuyu üzerinden bakıldığında ülke toplam elektrik ihtiyacının yüzde 10'u karşılayacak bir yatırımdan bahsediyoruz. Çoğu ülkenin 15 yılda ulaşabileceği enerji yatırım seviyesine bu denli hızlı ulaşmamız bir ekonomist ve iktisatçı olarak beni de ayrıca mutlu eden bir gelişme.
Çekirdek enflasyona etkiyi analiz ettiğimizde karşımıza çıkan tabloyu direk olarak yansıtmak istiyorum. Mayıs ayı doğalgaz tüketiminin hane başı ortalama 50 metreküp seviyesinde gerçekleşeceği ve doğalgazın ortalama konut fiyatının mayıs ayında 6.15 lira olacağını düşünüldüğünde, Karadeniz gazıyla yaklaşık 19 milyon 200 bin abonenin toplamda 5.9 milyar liralık faturası devlet tarafından karşılanabilir seviyeye ulaşacak. Bunun elbette sanayi üretim destekleri de olacak. Düşük enerji maliyetinin OPEX maliyetlerindeki yerini de düşündüğümüzde ihracatçılarımızın uluslararası rekabette nasıl bir avantaja sahip olacaklarını bir düşünelim derim. Oluşacak nakit fazlasının elbette bireysel tüketime yönlendirilmesi iç büyümeye yardımcı olacak olsa da, yüksek emisyon sebebiyle oluşabilecek talep enflasyonuna da dikkat etmemiz gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında lale soğanı krizi olarak da bilinen talep-arz dengesizliğinin yaşanmaması açısından Norveç Varlık Fonu gibi enerji fonlarının en kısa zamanda devreye alınarak enflasyona sebebiyet verebilecek unsurlardan da imtina edilmesi gerekiyor.
Bugün için bahsettiğim husus uzak bir ihtimal gibi gelebilir lakin daha faz1 olarak adlandırdığımız doğalgaz sahasından elde edilecek nakit fazlası aylık 35 milyar lira. Enerji kazanımı her zaman kıymetli ve özeldir lakin onu daha özel ve değerli yapan ise o beşeri sermayenin nerede ve ne şekilde kullanılacağıdır.