Emine Erdoğan: Sıfır atık, hiç bitmeyen yolculuk

12:01 - 08.05.2023, Pazartesi

Sürdürülebilir bir yaşamı ve sıfır atık hedefini Türkiye’nin gündemine taşıyan First Lady Emine Erdoğan, bu hareketi beş yıl içinde küresel boyuta taşmayı başardı. Emine Erdoğan’ın girişimleri ile  BM, 30 Mart’ı Uluslararası Sıfır Atık Günü ilan etti. Bu kapsamda BM bünyesinde kurulan Sıfır Atık Danışma Kurulu’nun ilk Başkanı da Emine Erdoğan oldu. Bütün bu başarıları daha da ileri taşımayı hedefleyen Emine Erdoğan, “Bugün Türkiye’de atık sorunumuzu çözdüğümüzü söylemek zor ancak gelinen noktada açık bir şekilde sıfır atık bilincinin yerleştiğini görüyoruz. Gayemiz, yerel yönetimlerde de sıfır atık sisteminin bölgenin şartlarına uygun bir şekilde kurulması ve işletilmesi. Sistemin kurulması ile atık yönetimi muhakkak hız kazanacak, ancak geliştirilmesi gereken yönleri her zaman olacaktır çünkü sıfır atık bitmeyen bir yoluculuk* diyor.

Hülya Güler / INBUSINESS

Geçtiğimiz 30 Mart'ta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul salonunda Türkiye için tarihi günlerden biri daha yaşandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Eşi Emine Erdoğan, Türkiye'nin girişimleri ile ilan edilen Uluslararası Sıfır Atık Günü dolayısıyla BM Genel Kurulu'nda dünya kamuoyuna seslendi. BM Genel Kurulu'nda konuşan ilk Türk First Lady Emine Erdoğan, sürdürülebilir bir dünya için devletler, kurumlar kadar tek tek her bir bireye önemli sorumluluklar düştüğünü bir kez daha hatırlattı. BM Genel Sekreteri Antonio Gutteres'in ardından kürsüye çıkan Emine Erdoğan, insanlığın dünyayı ortak evi olarak görmesinin zamanının çoktan geldiğinin altını çizdi ve önemli bir çağrıda bulundu: "Dünya nüfusu artıyor, kaynaklar insanlığa yetmiyor derken, üretilen gıdanın üçte birini çöpe atamayız. Hem de bu gıdalar açlık sorununu bitirebilecekken! 'Dünyayı ben mi kurtaracağım?' diye düşünen herkese şunu söylemek istiyorum; Evet siz! Evet biz! Dünyayı kurtaracağız! Zira bu gidişatı tersine çevirebilecek son nesil, biziz."

Tarihi konuşmasının ardından bir araya geldiğimiz Emine Erdoğan, küresel boyuta taşınan Sıfır Atık Projesi'nin başlangıçtan günümüze serüvenini ve bundan sonraki hedeflerini ilk kez INBUSINESS'a anlattı. Bu özel röportajda ayrıca sürdürülebilir bir dünya için bireylerden kurumlara her kesimin yapabileceklerinin detaylarını da bulacaksınız.

-Türkiye'den ilk kez bir First Lady böylesi önemli bir etkinlikte uluslararası kamuoyuna seslendi. Üstelik sürdürülebilirlik ve sıfır atık gibi evrensel bir mesele Türkiye sayesinde dünya kamuoyunun gündemine taşınmış oldu. Bunun Türkiye için anlamı nedir?

2017'de Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde başlayan bu serüvenin bugün uluslararası platformlarda tanınmasının önemi büyük. Sıfır Atık Projesi'nin bu noktaya gelmesini ülke olarak gösterdiğimiz samimi gayretlerimizin bir meyvesi olarak görüyorum. Dünyayı kurtarmak bizim elimizde. İnsanlık olarak ya hep birlikte kazanacağımız ya da hep birlikte kaybedeceğimiz bu denklemde, topyekun ve hemen bugün, harekete geçmek mecburiyetindeyiz. Biz bu düşüncelerle, beş sene önce Türkiye'de, başlattığımız Sıfır Atık Projesi'nin kısa sürede tüm ülkeye, ardından tüm dünyaya yayılan çalışmalarımızla, davranışlarımızdaki küçük değişikliklerle, büyük dönüşümlerin başlatılabileceğini, gösterdik.

Proje kapsamında, geri kazanılan milyonlarca atık ile 650 milyon ton hammadde tasarrufu sağlanırken, 4 milyon ton sera gazı salınımı önlendi. Şimdi projemizin her aşamasında daha iyi bir noktaya nasıl gelebileceğimizi sorguluyoruz. Sorunuza istinaden, Uluslararası Sıfır Atık Günü'nün önemine gelecek olursak süreci uluslararası temaslarımızın başladığı 2019 yılından itibaren anlatmakta fayda görüyorum. Uluslararası düzeyde konuyu ilk defa 2019 yılında Birleşmiş Milletler 74. Genel Kurulu münasebeti ile ev sahipliğimde gerçekleştirdiğimiz bir panelde gündeme taşıdık ve ardından tüm yurt dışı görüşmelerimde Sıfır Atık Projesi'ni dile getirerek atık yönetimi, tüketim kültürü, kaynakların verimli kullanımı gibi konulara dikkat çektim. Konu kısa sürede dalga dalga büyüdü ve küresel birliklerin dikkatini çekti. Pek çok açıdan takdir topladı, ödüller aldı.

Pek çok First Lady ülkemde yaptığım çalışmalar hakkında tarafımdan konu hususunda detaylı bilgi istedi. Bu dayanışma herhangi bir planlama olmaksızın ilerledi ve doğal akış içerisinde bu noktaya geldi. Bizim tek gayemiz Sıfır Atık hareketinin fikri savunuculuğunu yapmak oldu. Zaten bizim inancımız, samimiyetimiz ve gayretimiz sağlamdı. Tüm bu temasların dışında, Cumhurbaşkanımızın bir dünya lideri olmasının da çalışmalarımızın küresel arenada ön plana çıkmasında etkili olduğunu ifade etmem gerekiyor. Kendisine Sıfır Atık Projesi'ne verdikleri destekten ötürü teşekkürlerimi sunuyorum.

-Ülkemizin sürdürülebilir bir dünya vizyonuna sağlayabileceği uluslararası katkıları anlatabilir misiniz?

Dünya bize emanettir. Sıfır Atık Günü'nde BM'deki konuşmamda da altını çizdiğim gibi bu emaneti korumak ve sürdürülebilir bir yaşamın temelini atmak; adalet ve fırsat eşitliğinin sağlanmasından geçiyor. Fakat ne yazık ki, uluslararası sözleşmelerde verilen taahhütlerin, samimi, vicdanlı ve adil bir yaklaşımla ele alınmadığını görüyoruz. Diğer meselelerde olduğu gibi, iklim ve çevre sorununda da adil dağılım ilkesine dayalı, hakkaniyetli bir sisteme ihtiyacımız var.

Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, her fırsatta dile getirdiği, "dünya beşten büyüktür" ifadesi, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında da ayrı bir önem kazanıyor. Hakkaniyete dayalı bir yük paylaşımı ile önlemleri almak; iklim değişikliğinde payı olmadığı halde, sonuçlarından en çok etkilenen ülkelerin gözetildiği, adil bir sistem kurmak mecburiyetindeyiz. Dünya nüfusu artıyor, kaynaklar insanlığa yetmiyor derken, üretilen gıdanın üçte birini çöpe atamayız. Hem de bu gıdalar açlık sorununu bitirebilecekken! Bu vesileyle 'dünyayı ben mi kurtaracağım?' diye düşünen herkese şunu söylemek istiyorum: Evet siz! Evet biz! Dünyayı kurtaracağız! Zira bu gidişatı tersine çevirebilecek son nesil, biziz. En uzun yollar bile, bir adım ile başlar. Diliyorum artık BM nezdinde gerçekleştirilen 30 Mart Uluslararası Sıfır Atık Günü, geleceğimiz ve ortak evimiz dünya için, birlikte yürüyeceğimiz bir yolun, ilk adımı olur.

-Sürdürülebilirlik kavramının önemi günlük hayattaki tercihlerimizden iş dünyasına, endüstriyel faaliyetlerden enerji kaynaklarına her alanda karşımıza çıkıyor. Sıfır Atık hareketi dünyaya ne vadediyor?

Az önce de belirttiğim gibi Sıfır Atık Hareketi'nin esas hedefi, tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirip atıkların azaltıldığı bir yaşam kültürünü benimsemek. Dolayısıyla Sıfır Atık Hareketi'nin gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere kadar geniş bir yelpazede muhataplarına söyleyebilecekleri var. Örneğin Batı toplumlarında tek kullanımlık ürünlerin azaltılması, tüketim alışkanlıklarının değiştirilmesi, doğa üstü ürünlerin tercih edilmesi, temiz üretim ve tüketim sorumluluğunun yaygınlaştırılması gibi çalışmalar yapılabilecekken; gelişmekte olan ülkelerde atıkların değerli kaynaklar olduğu, atık yönetiminin ekonomik öneminin anlatıldığı ve gerekli ekipmanların sağlandığı faaliyetlere yer verilebilir. Bu ülkelerde atık yönetim sisteminin kurulması için gerekli teknolojinin transfer edilmesi önem arz ediyor. Aslında bunları beş yıl boyunca yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Gerek şahsım gerek ülkemizin kurum ve kuruluşları ile ortaklaşa çalışmalarla birçok farklı alanda uluslararası platformlarda atıksız yaşam biçimine yönelik söylemlerimizi yaygınlaştırdık.

-Sıfır Atık Projesi'ni başlatmanızın arkasında yatan motivasyon ve sorumluluğun nasıl bir serüveni oldu?

Doğasever kıymetli isimlerin deneyimlerini aktardığı ve benim de tabiatla ilişkimi dile getirdiğim "Dünya Ortak Evimiz" kitabımda bu konuya geniş yer ayırmıştım. Çocukluğumda atıksız toplum olma vasfımızı henüz kaybetmemiştik. Ben de evimde öğrendiğim, ailemden kazandığım kültürle bağımı hiç koparmadım. Çevre sorunlarına bakarken bizim geçmişimizden, bu bağdan beslendim, problemlerin çözümünde kültürümüzün izlerini aradım. Beni yakından tanıyanlar Sıfır Atık Projesi'ni şaşırtıcı bulmazlar zira hayatım, bu yaklaşım ve duyarlılıkla şekillendi. Çocuklarımızın, torunlarımızın dünyasının çoraklaşmasına engel olmaya nereden başlamalı, derken Sıfır Atık projesi ortaya çıktı. Projemizin hepimiz için daha yaşanabilir bir geleceğe vesile olmasını yürekten diliyorum.

-Birçok kampanyanızın temelinde sürdürülebilirlik ve çevre dostu bir yaklaşım var. Sizi tanıyan herkes insani yönünüzün ve adalet duygunuzun çok güçlü olduğunu söylüyor. Kampanyalarınızın nasıl şekillendiğini biraz anlatır mısınız?

Az önce de belirttiğim gibi bir yaşam stilinin ürünü olduğu için ele aldığım birçok konuda tabiata duyarlı, yaratılan alemler içinde insanı bu bütünün bir parçası olarak gören bir hayat anlayışına sahibim. İlgilendiğim konuları da bu bilinçle ele almaya özen gösteriyorum.

Eğitim alanında çocukların doğayı tanıması için Milli Eğitim Bakanlığımız ile "Geleceğimi Koruyorum" projesini gerçekleştirdik. Proje ile gayemiz çocuklarımızın tabiatın işleyişi hakkında bilinç kazanması idi. Zira bilmediğiniz, tanımadığınız bir şeyi sevip koruyamazsınız. "Çevre Dostu 1000 Okul" projemiz ile de okullarda sıfır atık sisteminin kurulmasını, eğitimin doğaya saygılı bir ortamda yapılabilmesini önceledik ki çocuklarımız hayatın her alanında bu sorumluluk ile okusun, çalışsınlar.

Gıda alanında ise Tarım ve Orman Bakanlığımız ile "Ata Tohum" projesini hayata geçirdik. Yerel beslenme, doğal ve kaynakların verimli kullanıldığı üretim modeli yaklaşımları oldukça önemsediğim prensipler. Üretimde kullanılan suyun verimli kullanılması da en önemli konu başlıklarından biri. Bu minvalde bireysel, kurumsal ve endüstriyel ölçekte başlattığımız "Su Verimliliği Seferberliği" ise önlem alınmazsa su fakiri olma tehdidi ile karşı karşıya bulunan ülkemiz için çok önemsediğim başka bir projemiz. Zira araştırmalara göre insanımızın yüzde 40'ı ülkemizin su zengini olduğunu zannediyor ne yazık ki. Bu açıdan seferberliğin sadece devlet politikası nezdinde değil bireysel tercihlerin değişimi noktasında da etkili olacağına inanıyorum.

Tüm bu çalışmalarımızın her birinin temelinde sürdürülebilirlik, doğaya duyarlı yaşam, yaratılanı koruma motivasyonu vardı. Anadolu kültüründe değer verilen her şeyi korumaya karşı bir temayül vardır. Bu kültürün, sürdürülebilirlik kavramıyla yakından bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Tüm kampanyalarımızın temelinde de mirasımızı korumak motivasyonu var. Sahip olduğumuz kültürel, doğal mirası koruyan, canlandıran ve zenginleştiren bir yaşam bilincinin toplumumuzda yaygınlaşması için çabalıyoruz. Bu gayreti sadece kendimiz için değil, seferberlik ruhuyla dünyanın her yerindeki insanlarla paylaşma misyonu edindim.

-Sıfır Atık Projesi kapsamında yürüttüğünüz faaliyetleriniz sırasında sizi en çok etkileyen, unutamadığınız bir olay var mıdır? Paylaşabilirseniz seviniriz.

Katıldığım programlarda, gittiğim şehirlerde, benimle temasa geçen girişimcilerin anlattıkları arasında çok faydalı ve sıra dışı fikirlerle karşılaştım. Türk halkının problemler karşısında çözüm üretme kabiliyetine karşılaştığım her projede hayran kaldım. Örneğin bir öğretmenimiz kadınlar ile yaptığı projede aile içerisinde sıfır atık bilincinin artırılmasını sağladı, Fırat Üniversitesi'nden öğrenciler yapay zeka destekli atık ayrıştırma sistemi icat etti, başka bir genç girişimci zeytin çekirdeğinden biyoplastik üretti, bunun gibi gıda atıklarından biyoplastik üreten genç girişimcilerimiz var. Bir defasında altı yaşındaki bir yavrumuz, bana gönderdiği mektubunda, yediği dondurmaların çubuklarını atmayarak resim çerçevesi yaptığını yazmıştı bana. Çok duygulanmıştım bu mektubu hala saklıyorum. Sıfır atık bilincinin genç nesillerin gönüllerinde nasıl filizlendiğine dair bundan daha güzel bir örneği olabilir mi? Böyle çalışmaları, projeleri görmekten memnuniyet duyuyorum.

-Dünya için artık çok geç kalındığını düşünen kesimler de azımsanmayacak kadar büyük ölçüde. Sizin görüşünüzü merak ediyoruz, geç kalındı düşüncesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Konunun ciddiyetinin tüm taraflar açısından anlaşıldığını hissetmemiz gerektiğini düşünüyorum. Küresel örgütler, uzun yıllardır büyümenin, endüstrinin, sanayilerin doğal kaynakları tükettiğini ve çevreye zarar verdiğini pek çok araştırma ve raporla ortaya koydu. İklim değişikliğinin çevreye etkileri reddedilemeyecek bir bilimsel gerçek. Elbette karşı karşıya olduğumuz felaketleri ve riskleri azımsayamayız. Fakat bizim inançlarımız, kültür ve medeniyetimize göre dünya döndüğü müddetçe umut hep vardır. Şahsım adına bu süreçte tablonun sorumluları ile yüzleşmek kadar kendi adımıza umutvar olmanın önemi büyük. "Kıyametin kopacağını bilseniz dahi elinizdeki fidanı dikiniz" diyen bir medeniyetin mensubuyuz. Dolayısıyla biz tüm güç ve umudumuzla bireysel inisiyatifler alarak gezegenimiz dünyayı korumak için çalışıyoruz, çalışacağız. Her gün çevre krizlerinin sonuçları ile yüzleşiyoruz. Durumun ciddiyetini görmek için felaket senaryolarına ihtiyacımız yok. Bunları bizzat yaşıyoruz.

Çok yakın bir zamanda büyük ve elim bir deprem felaketi yaşadık. Bölgede üst üste gelen doğal afetler bölgenin yükünü arttırdı. Deprem sonrasında olan sel felaketi iklim değişikliği ile artan doğal afetlerin gerçekliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Aldığımız darbe ne kadar büyük olursa olsun umutsuzluğa kapılmamalıyız. Doğal afetlerin yönetiminde sanayinin, devletlerin görev ve sorumlulukları kadar bireysel ölçekte alınacak önlemler de hayatidir. Zira daha önce de belirttiğim gibi bireylerin kişisel ölçekteki tercihleri toplumu dolayısıyla sektörü ve hatta devlet politikalarını etkiler.

-İklim değişikliği ile mücadelede toplumsal hareketin önemini her zaman vurguladınız. Bireysel inisiyatiflerin küresel etki oluşturma potansiyelini her zaman önemsediniz. Sektörlerin bu mücadeledeki payı ve görevleri hakkında neler söylemek istersiniz?

Sektörlere çok büyük sorumluluk düştüğünü düşünüyorum. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasında yer alan 12. Madde "Sorumlu üretim ve tüketim" maddesi. Sorumlu üretim çevre sorunlarına dair birçok kilidi çözebilir. Bu konuda ben de yaptığım çalışmalarda sektörle iş birliğini oldukça önemsiyorum. Endüstriyel üretimde su kaynaklarının verimli kullanımı, tekstil sektöründe kirleticilerin azaltılması gibi iş birlikleri yürütüyoruz. Burada sektörlerin samimiyetle süreci üstlenmeleri önemli. Tarım Orman Bakanlığımız bünyesinde yürütülen Hayalet Ağlar Projesi'nde bu iş birliğinin güzel örnekleri yaşanmıştı. Denizlerden çıkarılan atık ağlar geri dönüşüme kazandırıldı. Bazı özel sektör girişimcileri bu atıklardan makine parçaları üretmişti. Ayrıca plastik atıklardan beyaz eşya parçası tasarlayan, yetiştirdiği hayvanların gübrelerinden elde edilen enerjiyi üretim fabrikasında kullanan firmalarımız var. Tüm bu çalışmalar çok kıymetli.

-İklim değişikliği ile mücadelede günümüz gençlerine ve gelecek nesillere tavsiyeleriniz var mı?

Gençlerin görüş ve tespitlerini çok önemsiyorum. Hangi bölümlerde okuyor olurlarsa olsunlar kendi alanlarında sürdürülebilirlik ve döngüsellik vizyonunun öncelendiği bir bakış açısı ile çalışmalar yapmaları oldukça önemli. Gençleri süreçlerin içine daha aktif dahil edebilmek için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız ile İklim Elçileri programını başlattık. 81 ilimizden çeşitli üniversitelerden gençlerimiz bu alanda kendilerini geliştirmekle kalmıyor, kendi nesillerine de birer rol model olma yolunda ilerliyorlar. Biz de farklı programlarla bir araya geliyoruz iklim elçilerimizle. "Dünya Ortak Evimiz" kitabımın tanıtım programında buluştuk ve üniversitelerde yapılabilecek çalışmaları konuştuk. Elçilerimiz Kasım 2022'de Mısır'da gerçekleştirilen COP27'ye gittiler ve iklim müzakerelerinde söz sahibi oldular. Gençlerimizin bu çalışmalar içerisinde bulunmasını ve söz sahibi olmalarını çok değerli buluyorum. İnsanlık olarak iklim değişikliğinin olumsuz etkileri ile mücadelemizde gençlerimizin parlak zihin ve yüksek enerjilerine ihtiyacımız var. Onların hızla büyüyen ve gelişen dünyamızda ivedi entegrasyon kabiliyetlerinin meselelere doğa dostu çözümler getirilmesinde büyük katkı sağlayacağına inancım tam.

Sıfır Atık Vakfı Kuruluyor

Sıfır Atık Projesi ile 2017 yılında yüzde 13 olan geri kazanım oranı bugün yüzde 27,2'ye yükselmiş durumda. 2023 yılı hedefimiz ise atıkları yüzde 35 oranında geri kazanmak. Elbette hiç atığın üretilmediği bir dünya hedeflemek büyük bir ideal. İnsanlık olarak böyle bir hedefe ne yazık ki çok yakın değiliz. Ancak tüketim alışkanlıklarına dikkat ederek bugün olduğumuz noktadan çok daha iyi bir duruma gelebileceğimiz kesin. Şunu gururla ifade ediyorum ki; Türkiye olarak, küresel hiçbir meseleye kayıtsız kalmadığımız gibi, çevre sorunlarında da çözümün bir parçası olma kararlılığımızı, sürdürüyoruz. Bu çabamızı, sivil toplum gönüllüleri ile daha geniş kitlelere yaymak amacıyla Sıfır Atık Vakfı kuracağız. Vakfımız, bu sesin, daha çok yankılanmasına katkı sağlayacak.

Bereketten Yoksun Bolluk

Bütün inançların ve yaşam felsefelerinin temelinde, esas olan bir unsur var; o da yeryüzünün bir denge ve ölçü içinde derin bağlarla birbirine bağlı olmasıdır. Afrika çöllerindeki kumlar, Amazon ormanlarındaki hayatın kaynağıdır. Gökyüzünde göç eden kırlangıçlar ile su altındaki mercan resifleri arasında görünmeyen bağlar vardır. İşte bizler de bu muhteşem mozaiğin bir parçasıyız. Milyonlarca canlı türüne ev sahipliği yapan yeryüzüne karşı bizden beklenen ise onun işleyişine saygı duymamızdır. Ancak ne yazık ki son iki yüzyıldır bu anlayışı kaybettik. Yeryüzünün dengesini korumakla mükellef insan, kendisini tabiatın karşısında konumlandırdı. Ve bahşedilen kaynakları, hoyratça tüketmeye başladı. Sanayileşme, insanoğlunu ihtiyacından kat-be-kat fazla tükettiği, tükettiklerini de düşüncesizce yeryüzüne terk ettiği, bereketten yoksun bir bolluk sarmalına hapsetti.

BİZE ULAŞIN