‘Kamu olarak 2030 gündemine sahip çıkıyoruz’
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı Başkanı İbrahim Şenel, kamu olarak 2030 gündemine sahip çıktıklarını ve sürdürülebilir bir dünyaya katkıda bulunmak konusunda kararlı olduklarını söyledi.
Turkuvaz Medya Grubu ve ekonomi dergisi INBUSINESS öncülüğünde sürdürülebilirlik konusunda farkındalık oluşturma misyonu taşıyan Küresel Umut Festivali, 'Sürdürülebilir Bir Gelecek İçin Türkiye'nin En Büyük Buluşması' webinarı, Türk Hava Yolları ve Türk Telekom ana sponsorluğunda, Bahçeşehir Koleji, Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi, Ülker, Bağfaş ve Kargom Sende destek sponsorluğunda bugün (28 Aralık 2021, Salı) gerçekleşti.
Webinarda konuşan Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı Başkanı İbrahim Şenel, son iki yılda Covid 19'un dünyada açtığı tahribatın, sürdürülebilir kalkınma amaçlarının ne kadar doğru bir perspektif ortaya koyduğunu net olarak gösterdiğini söyledi. Sürdürülebilir kalkınma amaçlarının entegre yapısıyla müreffeh ve kapsayıcıyı bir gelecek için bizlere çok yönlü bir yol haritası sunduğunu ifade eden İbrahim Şenel, sürdürülebilir kalkınma amaçlarına ulaşma çabalarını artırarak, insan refahını iyileştirerek ekonomimizi ve çevremizi korumanın, gelecekteki olası şoklara karşı dayanıklılığımızı artıracağını söyledi.
İbrahim Şenel, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Akdeniz havzasında yer alan ülkemiz, iklim değişikliğinden en fazla etkilenmesi beklenen ülkelerden biridir. Son yıllarda yaşanan kuraklıklar, taşkınlar, sıra dışı hava olayları, orman, su ve toprak kaynaklarımıza daha fazla sahip çıkmamızı gerektirmektedir. Ülkemiz gelişmekte olan bir ekonomi olmakla birlikte, tarihsel olarak insanlık değerlerine olan bağlılığımız ile iklim değişikliğinin yol açacağı kayıpların bilincindedir. Bu bilinçler enerji sanayi ve ulaştırma sektörlerimiz başta olmak üzere, ilgili alanlarda iklim değişikliği ile mücadele stratejimizi belirliyor. Bu çerçevede yeşil büyümenin sağlanması ve emisyon artış trendinin sınırlandırılması yönünde politikalarımızı hayata geçiriyoruz."
İbrahim Şenel, 11. Kalkınma Planı'nda çevre kirliliğinin önlenmesine, iklim değişikliği ile mücadeleye, biyolojik çeşitliliğin ve doğal kaynakların korunmasına yönelik politikalara öncelik verildiğini hatırlattı. Şenel, "Ulaşım, sanayi, tarım, enerji gibi sektörlerde yaklaşık 60 tedbir belirlenmiştir. Sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda çevre mevzuatı ve standartları geliştirilmiş, kurumsal ve teknik altyapı iyileştirilmiş, çevre yönetimini güçlendirmeye yönelik projeler sürdürülmüştür. Emisyon kontrolü, biyolojik çeşitliliğin korunması, çevre kirliğinin önlenmesi ve kalitesinin iyileştirilmesi, doğal kaynakların sürdürülebilir yönetimi konularında ülkemiz önemli ilerlemeler kaydetmiştir" diye konuştu.
Su tasarrufu, kuraklıkla mücadele, su havzalarının korunması, su kirliliğinin önlenmesi için tedbirler almak için Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından Havza Yönetim Planları'nın hazırlandığına dikkat çeken Şenel, Mart 2021'de yayımlanan Ekonomik Reform Paketi ve Eylül 2021'de yayımlanan 2022 - 2024 Orta Vadeli Planda Yeşil Dönüşüm vurgusunun yapıldığını hatırlattı. Yeşil dönüşümün ekonomi politikasında yerini aldığını ifade eden Şenel, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ülkemizin Paris Anlaşması'na taraf olması TBMM tarafından onaylanmıştır. Paris Anlaşması'na uyum sürecinde Sayın Cumhurbaşkanımız BM Genel Kurulunda, 2053 yılı net '0' emisyon hedefiyle Türkiye'nin Yeşil Kalkınma Devrimi'ni ortaya koymuştur. 2022 yılı bütçesinde İklim Değişikliği'ne uyum için ayrılan kaynak yüzde 37 artırılarak 28 milyar TL'ye ulaşmıştır. Yeşil Mutabakat Eylem Planı kapsamında da çalışmalar sürmektedir. Başkanlığımız Dünya Bankası ile 2022 sonuna kadar tamamlanmak üzere Yeşil Büyüme ve Sürdürülebilir Toparlanma İşbirliği Programı'nı başlattı. 2030 ve 2050 yılları için ülkemizin düşük karbonlu kalkınma senaryolarının geliştirilmesi, ilgili politika ve eylemler ortaya konulması, yatırım ihtiyacının belirlenmesi hedeflenmektedir."
"SON İKİ YILDA DÜNYANIN ANA GÜNDEMİ PANDEMİ"
UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Louisa Vinton ise, son iki yılda dünyanın ana gündeminin pandemi olduğunu hatırlattı. Şu anda dünya için en önemli konunun aşı geliştirilmesi olduğunu ifade eden Vinton, "Tüm dünyada iklim afetlerinin, sellerin, orman yangınlarının yaşandığı, şimdiye kadar hiç görülmemiş boyutta afetler gördüğümüz bir sene geçirdik. Afetlerin hem sayılarının hem de boyutlarının artması bu konuda hazırlıklı olan ülkeleri bile çok zorladı" dedi.
İklim değişikliğinin giderek hızlandığını anlatan Vinton, kutuplarda yer alan buzulların eridiğini, 50 yıl içinde Antartika'da deniz canlılarının büyük bir kısmının ortaya çıkan ısı farkı nedeniyle yok olacağını söyledi. Pandemi yüzünden biraz ertelenmiş olsa da 2021 İklim Zirvesi'nde 'sıfır emisyon' sözü doğrultusunda çalışıldığını ifade eden Vinton, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye'nin de dahil olduğu bu süreçte tüm ülkeler 2030'a kadar emisyonu düşürme hedefi doğrultusunda çalışıyor. Ülkelerin sıfır emisyon konusunda aldıkları yolu birleştirmek ve aynı dili konuşması çok önemli. Pek çok ülkede bunu ölçecek bir bilim söz konusu değil. Açlık ve yoksulluğu azaltmak için yapılan gübre kullanımı gibi bazı uygulamalar, ister istemez emisyon oranlarını artırıyor. Yapılanları gözden geçirmek, ölçümler yapıp bütünsel bir programa geçmek gerekiyor. Gerek iklim gerek pandemi konusunda uluslararası bir işbirliğine ihtiyacımız var ve BM büyük bir umut. 2022'de yapılacak çok iş var. Yeşil büyüme fikrinin tekrar yoğun biçimde gündeme gelmesi ve bunun bir ekonomik fayda olarak yeniden ele alınması gerekiyor. Yeşil enerjiyi bu noktada mutlaka öncelik olarak düşünmeliyiz. Bu bakış açısının sadece çevresel değil ekonomik bir faydasının olduğunu ve Türkiye'nin bu konuda liderlik edebileceğini düşünüyoruz."
BM'nin global anlamda 2022 önceliklerinden birinin aşı eşitsizliğini çözüme ulaştırmak olduğunu belirten Louisa Vinton, dünyanın sadece yüzde 40'ının aşılandığını, aşı oranının 40 ülkede yüzde 10'nun altında kaldığını ifade etti. WHO'nun (Dünya Sağlık Örgütü) zengin ülkelere çağrısının son derece önemli olduğunun altını çizen Vinton, aşıdan herkesin yararlanması için tüm dünya ülkelerinin işbirliği içinde olması gerektiğini söyledi. Louisa Vinton, "Doğanın sınırlarını tanıma ve kendimizi doğanın bir parçası olarak göreceğimiz bir gelecek fikri için çalışmamız gerekiyor" diyerek sözlerini tamamladı.
"ACİL OLARAK SU POLİTİKALARI OLUŞTURULMALI"
Cumhurbaşkanlığı Yerel Yönetim Politikaları Kurulu Üyesi Prof. Dr. Lütfi Akca ise webinarın özel oturumunda yaptığı konuşmada suyun çok önemli bir kaynak olduğunun altını çizerek, 'Sürdürülebilir Su Yönetimi' kavramının artık çok acil ve önemli bir noktada değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Akca, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sürdürülebilir Su Yönetimi'nde kaynak olarak suyun ikame edilebilmesi mümkün değil. Yenilenebilir bir kaynak olmasına rağmen, iklim değişikliği sebebiyle yenilemede büyük sorunlar yaşıyoruz. Su kaynak olarak kalkınma faaliyetlerinin merkezinde yer alıyor. Gıda güvenliği, enerji üretimi, tarım ve birçok sektör için stratejik bir kaynak olan suyun uluslararası krizler yaratabileceği bir noktada duruyor olması dikkat çekiyor. Başkanlık ile yönetilen bizim gibi ülkelerde su politikaları en yüksek önemde oluşturuluyor."
Prof. Dr. Lütfi Akca, yeryüzünde su kaynaklarının 10 binde 3'ünün kullanılabilir bir durumda olduğunu ve geriye kalan sudan yararlanılamadığına da dikkat çekerek, su stresi altında yaşayan bölgeler için bütünleşik yönetimlerin acil olarak oluşturulması gerektiğini vurguladı. Akca, "Küresel ısınma sebebiyle, ani yağışlar, taşkınlar ve sel olaylarının arttığını görüyoruz. Bu yağışlar su kaynağı olarak geri dönmüyor. Su havzalarındaki arz talep oranları bu anlamda negatif etkileniyor ve arzın talebi karşılamaması gerçeği ile karşılaşıyoruz. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, 'bütünleşik su yönetimi' çok daha fazla önem kazanıyor. Bütünleşik su yönetimi, sürdürülebilir su yönetimi politikalarıyla sosyal açıdan topluma suyun dengeli ve adil dağıtılması suya erişimin finansal açıdan da desteklenmesi gerekiyor" dedi.
Su Kanunu'nun hali hazırda taslak olarak çalışıldığının altını çizen Akca, çok acil ve derinlemesine su politikalarının oluşturulması ve yasalaşmasının artık ertelenemez bir gerçek olduğunu söyledi.
"BANGLADEŞ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KONUSUNDA BM'DE ÖNCÜ BİR ROL OYNUYOR"
T.C. Dakka Büyükelçisi Mustafa Osman Turan ise Bangladeş'in 1971'de bağımsızlığı kazanmış 50 yıllık bir ülke olduğunu hatırlatarak sözlerine başladı. Bangladeş'in dünyanın en fakir ülkesi olarak başlayıp gelişen bir ülkeye dönüştüğünü ifade eden Turan, "Bangladeş iklim değişikliğinden de çok etkilenecek, delta niteliğinde bir ülke. Deniz seviyesi yükseldiği takdirde topraklarının büyük bölümü sular altında kalacak. Fakirliği azaltmış bir ülke ve iklim değişikliği konusunda da BM'de öncü bir rol oynuyor. Dünyada 47 en az gelişmiş ülke var, bunların bir kısmı Bangladeş gibi mezun oluyor ve onların gelişmesinin en önemli aracı teknoloji. Türkiye bu konuda da rol aldı ve BM ile birlikte Gebze'de en az gelişmiş ülkeler için 'Teknoloji Bankası' kurdu" dedi.
BM Kalkınma Amaçları doğrultusunda 2018 yılında özel sektör ve girişimciler ile BM, Katar Kalkınma Fonu gibi desteklerle mültecilerin sorunları üzerinde çalıştıklarını ifade eden Mustafa Osman Turan, Bangladeş ve Uganda'da bu program doğrultusunda çalıştıklarını hatırlattı. Turan sözlerini şöyle sürdürdü:
"Mangrov Ormanları'nda yaşayan Bengal kaplanının soyu tükenmek üzere. Bu ormanlar şehirleri kadırgalardan da koruyor. Erken uyarı sistemleri sayesinde doğal afetlerden daha az etkileniyor. Bangladeş STK'ları bu konuda çok önemli çalışmalar yapıyor. Türkiye'deki 4 milyon Suriyeli gibi Bangladeş de 1 milyon mülteciye ev sahipliği yapıyor. Türkiye, Bangladeş'e çok ciddi oranda destek oluyor. Bir sahra hastanemiz var ve Türkiye'den gelen hekimler hastalara bakıyor. Hatta geçen sene hastanede bir yangın çıktı ve Türkiye iki ayda hastaneyi yeniden yaptı. İnsani yardım ve kalkınma yardımlarında dünyaya örnek oluyoruz. Bu kapsamda Turkovac aşısının Sayın Cumhurbaşkanı tarafından açıklanması Bangladeş'te büyük bir ilgiyle karşılandı."
"SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA HEDEFLERİ GELECEK NESİLLER İÇİN YOL HARİTASIDIR"
T.C. Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Büyükelçi Faruk Kaymakcı da, Küresel Umut Festivali'nin çok güzel gelişmeler gösterdiğini söyleyerek sözlerine başladı. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'nin gelecek nesiller için de bir yol haritası sunduğuna dikkat çeken Kaymakcı, konuşmasına şöyle devam etti:
"Kalkınma hedeflerine ulaşmak için çok taraflı işbirliği kilit öneme sahip. Finansman kaynaklarının çeşitlendirilmesi, yenilikçi uygulama ve çözümlerin geliştirilmesi ihtiyacı ön plana çıkıyor. Bununla birlikte halen etkisini derinden hissettiğimiz Covid 19 küresel salgını sürdürülebilir kalkınma hedeflerini yavaşlatıyor, hatta eksilere düşmesine sebep oluyor. Türkiye sürdürülebilir kalkınma hedeflerini bütüncül bir yaklaşımla kalkınma planlarına ve sektörel stratejilere entegre ederek hayata geçirmeyi ve izlemeyi önceliklendirdi. Dışişleri bakanlığımız, Avrupa Birliği başkanlığımız tüm kurumlar bu yönde ciddi çabalar gösteriyor. Yalnızca vatandaşlarımızı ve ülkemize sığınanları değil tüm dünya halklarının sürdürülebilir yaşamı için ciddi bir politika yürütüyoruz. En az gelişmiş ülkelerin destekçisi ve kalkınma ortağıyız. Belçika ile birlikte Birleşmiş Milletler'de En Az Gelişmiş Milletlerin Dostları'nda eş başkanlık yürütüyoruz. Bugün Covid 19 salgını nedeniyle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki dijital uçurumun daha da açıldığını görüyoruz. Bu uçurumun giderilmesi adına az gelişmiş ülkeler için Birleşmiş Milletler Teknoloji Bankası'na Gebze'de ev sahipliği yapıyoruz."
"AB TARAFINDAN HEDEFLENEN POLİTİKA DEĞİŞİKLİKLERİ YEŞİL DÖNÜŞÜME DAYALI"
T.C. Ticaret Bakanlığı, Uluslararası Anlaşmalar ve AB Genel Müdür Yardımcısı Bahar Güçlü ise, Avrupa Birliği başta olmak üzere dünyada yeşil dönüşüme yönelik olarak yaşanan gelişmeleri ve Türkiye'de Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda atılan adımları anlattı.
Güçlü, "İklim değişikliğinin gözle görülür hale gelen yaşadığımız etkileri ile beraber ekonomik büyümenin sürdürülebilir biçimde sağlanması hedefinin dünya ekonomisinin tüm aktörleri tarafından benimsenmekte olduğu bir dönemden geçiyoruz. Uluslararası ticaretin önde gelen aktörlerinin AB'nin ardından Amerika, Çin, Güney Kore, Japonya gibi ülkelerin yeşil dönüşüm hedeflerini peş peşe açıkladığı 2 yıllık dönemden geçtik. Ülkemizde 2053 yılı hedefine yönelik karbon nötr hedefini beyan etti. Dünyada iklim değişikliğine yönelik hedefler ivme kazanırken, bu hedeflere nasıl ulaşılacağı tasarlanacak politikalar anlamında da Avrupa Birliği'nin sürece liderlik etmeyi hedeflediğini görüyoruz. AB tarafından hedeflenen politika değişikliklerinin esasen dijital ve yeşil dönüşüme dayalı, yeni bir sürdürülebilir kalkınma modeli benimsenmesi gerektirdiğini de görüyoruz. Bu süreçte AB tarafından Yeşil Mutabakat'ın açıklanmasının ardından da enerjiden ulaştırmaya sanayiden finansmana geniş bir yelpazedeki bütün politikaların gözden geçirildiği bir dönemden geçtik. En kapsamlı yasa paketlerinden biri olan AB'nin 2030 yılına yönelik yüzde 55 sera gazı emisyonu azaltım hedefini yakalamak için açıkladığı 55'e uyum paketinde sera gazı emisyonundan büyük oranda sorumlu olan ulaştırma ve enerji sektörlerine odaklanıldığını görüyoruz" diye konuştu.
İhracatçılarımız için de önem arz eden sınırda karbon düzenleme önerisinin pakette yer aldığına dikkat çeken Bahar Güçlü, şunları söyledi:
"Açıklanan taslakta 5 sektör kapsama dahil edildi. AB'nin emisyon ticaret sistemine paralel bir sistemin hayata geçirilmesinin hedeflendiğini görüyoruz. İthalatçılar ve ihracat yapanların bu düzenlemelerle AB'nin sistemine göre fiyatlandırılan sertifikalar satın alması gerekecek. Bu düzenlemelerden en çok etkilenecek ülkelerden biri de Türkiye olacak."
"DİNLERİN TEMELİNDE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK İLKELERİ VAR"
ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı ve Argüden Yönetişim Akademisi Mütevelli Heyeti Başkanı Yılmaz Argüden, sürdürülebilirliğin fani olan insanın baki olan insanlığı sağlayabilmesinin aracı olduğunu söyledi. Sürdürülebilirliğin tarih boyunca dinlerin de temelinde olan bir anlayış olduğuna dikkat çeken Argüden, "Bütün canlılara özen göstermek, sosyal kalkınmaya ve adil paylaşıma özen göstermek, çevreyi korumak, birçok dinin de içinde bulunan temel ilkeleri kapsıyor" dedi. Sürdürülebilirliğin özellikle büyük felaketlerle birlikte insanların ilgisini çektiğini ifade eden Argüden, şunları söyledi:
"BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları önemli bir nokta haline geldi. Kapitalizmin en yoğun yaşandığı ABD'de oranın TÜSİAD'ı olan Business Roundtable 2 sene önce temel anlayışı olan 'iş dünyasının işi işini yapmaktır'dan toplumsal amacı tanımlama yönünde bir deklarasyona imza attı. Bunun çok önemli bir anlayış değişikliğinin ilk adımları olduğunu düşünüyorum. Sürdürülebilirliği sağlamak için en önemli şey bu düşünsel transformasyonu gerçekleştirmek. Sürdürülebilirliği sağlayabilmek için en önemli husus değer odaklı bir bakış açısıyla, ben değil biz olarak tüm paydaşların düşünülerek hareket edilmesidir. Verdiğimiz her kararın tüm değer zinciri için ekonomik etkilerini değerlendirmemiz gerekiyor. Sürdürülebilir Başarı Modeli bir yol haritası sunuyor. Bu anlayış artık gönüllü insiyatifler değil, sadece raporlamalarla zorunlu hale de geliyor. Bunun ilk örneklerini de görmeye başladık."
Webinarın açılış konuşmasını yapan Inbusiness Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Hülya Güler de, "Sürdürülebilir Bir Gelecek İçin Türkiye'nin En Büyük Buluşması" olarak nitelendirdikleri buluşmada, son bir yılı ve Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı sonrasını değerlendirerek, 2022 yılına yönelik taahhüdümüzü ortaya koyacağız" diyerek sözlerine başladı.
Küresel Umut Festivali boyunca gerçekleştirdikleri "Sürdürülebilir Hikâyeler" başlığı altındaki webinarlarla 170 konuşmacı, 45 özel oturum ve 25 panele ev sahipliği yaptıklarının altını çizen Güler, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Webinarlarımız canlı olarak 12.500 takip, Youtube üzerinden ise 4,5 milyon görüntülenme ve 2,6 milyon izlenme sayılarına ulaştı. Ulaştığımız bu sayılarla Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları'nın geniş kitlelere duyurulması misyonumuzu yerine getirdiğimize inanıyoruz. Dünyamıza hizmet eden bu festivali geleneksel hale getirerek 2030 yılına kadar taşıyacağız. Biraz Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'nin çıkış noktasına sizleri götürmek isterim. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'nin temel amacı 2015-2030 dönemi boyunca, 'kimseyi geride bırakmama' sloganı ile hiçbir ülkenin ve hiç kimsenin kalkınma sürecinde geride bırakılmaması için çalışmaktır. Sosyal ve çevresel boyutları kapsayan bu hedefler, eşitsizliklerin giderilmesi, ekonomik büyümenin ve istihdamın güçlendirilmesi, şehirler ve yerleşim alanlarının iyileştirilmesi, sanayileşmenin sağlanması, okyanusların ve ekosistemlerin korunması, enerjinin daha sürdürülebilir biçimde üretilmesi ve tüketilmesi, iklim değişikliğiyle mücadele edilmesi, sürdürülebilir üretim ve tüketimin geliştirilmesi ve insan haklarının güçlendirilmesi amaçlarını benimsemiştir."
'80 ÜLKEDE 282,7 MİLYON İNSAN AÇLIK SINIRINDA YAŞIYOR'
Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı (WFP) Temsilcisi ve Ülke Direktörü Nils Grede ise, pandemiden önce yüksek gıda maliyetinin 3 milyar insanı etkilediğini, şu anda ise 3 kişinin beslendiği maliyetle 1 kişinin beslenebildiğini ifade ederek, "Dünyanın her bölgesinde insanlar, özellikle de yoksullar sağlıklı beslenemiyorlar. Son tahminlere göre 80 ülkede 282,7 milyon insan açlık sınırında" dedi.
Nils Grede, küresel açlığın endişe verici bir oranda artmaya devam ettiğini söyledi. Nils Grede, "Son tahminlere göre 80 ülkede 282,7 milyon insan açlık sınırında. Bu 2019'a kıyasla yaklaşık yüzde 110'luk bir artışı temsil ediyor. 2019'da 58 ülkede 135 milyon insan açlık çekiyordu. Bu artış yaygın çatışmalar, büyüyen iklim krizleri ve ekonomik gerileme ve dünya çapında milyonlarca insanın hayatını ve geçim kaynaklarını bozan COVID-19 ile açıklanıyor" dedi.
Üretilen tüm gıdaların üçte birinin yani 1 trilyon dolar değerindeki kısmının israf edildiğini ifade eden Grede, gıda sistemlerinin doğal çevre üzerinde muazzam bir etkisi olduğunu söyledi. Sistemlerimizin toprağı ve suyu tükettiğini ve sera gazlarının üçte birini ürettiğini ifade eden Nils Grede, şunları söyledi:
"İklim değişikliği tüm dünyadaki gıda sistemlerini etkiliyor. 2°C daha sıcak bir dünya 189 milyon kişinin daha gıda güvenliğini etkileyebilir. Fakat umudu yakalayabilmek önemli... Biz yetersiz beslenme konusunda çaba sarf ediyoruz. Şu anda dünya çapında 5 yaş altı tahmini 150 milyon çocuk bodur. İyi beslenemeyen çocuklar gerek beyin gerekse beden olarak geride kalıyor. Bir çocuğun büyüme eğrisi, kritik fırsat penceresi sırasında belirleniyor. İlk 1000 gün, yani sadece 2,5 yıl boyunca müdahale etmemiz gerekiyor. O yaştaki çocukların besleyici gıdaya, temiz suya ve iyi sağlık hizmetlerine erişimini dünya ve tüm hükümetler karşılayabilir. WFP, dünyanın her yerindeki hükümetlerin bunu yapmasına yardımcı oluyor. 2020'de 17,3 milyon hamile kadın ve çocuğa ulaştık."
Sadece gıda sistemleri geliştirmekle kalmayıp aynı zamanda umut yarattıklarına dikkat çeken Grede, Evde Yetiştirilen Okul Yemekleri Programı'nın bu umudun en güzel örneklerinden biri olduğunu söyledi. 2020'de hükümetlerle birlikte 59 ülkede 15 milyondan fazla çocuğa ulaştıklarını ifade eden Nils Grede, "Bu sayede Ruanda'da öğrenci katılımı yüzde 92'ye yükseldi ve öğrencilerin okuduğunu anlama oranı yüzde 49'dan yüzde 78'e yükseldi. Önemli bir sorun da mültecilik. Türkiye, 4 milyon mültecinin sadece güvende olmalarına değil, aynı zamanda birlikte yaşamalarına da izin vermeyi başardı. Türkiye onları kamplara kapatmadı. Mültecilerle Türklerin yan yana yaşamasının yollarını buldu. Dünyaya böyle bir şeyin nasıl olduğunu gösterdi. Böyle bir başarı sadece hükümet tarafından değil, aynı zamanda özel sektör ve genel olarak toplum tarafından inanılmaz bir çabayla üstesinden gelinebilir. Türkiye bunu sağladı" diye konuştu.
"DOĞANIN YASALARINA VE İHTİYAÇLARINA GÖRE ADIMLARIMIZI DÜZENLEMELİYİZ"
Bahçeşehir Koleji Genel Müdürü Özlem Dağ Küresel Umut Festivali'nin Büyük Buluşması'nda yaptığı taahhüt konuşmasında 'İklim Müfredatı Çerçevesinde Eğitimde Sürdürülebilirlik' konusundaki yaklaşımlarını anlattı.
Doğayla insanın bağını koparmanın sonuçlarını yaşadığımızı ifade eden Özlem Dağ, geç kalmış olsak da iklim değişikliğine hala dur deme şansımız olduğunu söyledi. Doğanın yasalarına ve ihtiyaçlarına göre her adımımızı düzenlemek zorunda olduğumuza dikkat çeken Dağ, şunları söyledi:
"Eğitim yoluyla bu bilinci yeni nesillere aktarmak durumundayız. Biz okullarımızda çocuklarımızın tıpkı alfabeyi, matematiği öğrenir gibi sürdürülebilirliği öğrenmeleri için çalışıyoruz. İnsan ve geleceğe dair umudu yetiştirdiğimiz her çocukla yeşertmek istiyoruz. Dünya Vatandaşlığı programımız kapsamında BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerini dersleriyle eşleştirdikleri bir sistem içinde öğrenimlerine devam ediyorlar. 144 kampüste 100 binin üzerinde öğrencimiz bu deneyimi yaşıyor. Bu kapsamda iklim değişikliği modelini başlattık. Anaokulu seviyesinden itibaren, çözümün bir parçası olmayı öğretiyoruz ve bu davranış değişikliğini oluşturmayı hedefliyoruz. Ata tohumu projesini öğrencilerimiz geliştiriyorlar. Akıllı seralar vasıtasıyla yok olmakta olan tohumları çoğaltmayı başarıyorlar. Hem dünün hem geleceğin dünyasını öğrencilerimiz birleştiriyorlar. Bir diğer projemiz gıda israfıyla ilgili. FAO'nun eğitim setini kullanarak çocuklarımıza gıda israfını anlatıyoruz. Pilot çalışmamızı 65 ildeki 144 kampüsümüzde hayata geçirmeye hazırlanıyoruz."
Özlem Dağ, 21. yüzyılın en önemli meselesinin sürdürülebilirlik olduğunu ifade ederek, eğitim paradigmasındaki dönüşümle bu doğrultudaki ödevlerini yerine getirmeye gayret ettiklerini söyledi.
"YEŞİL BONO İHRACI 2023 YILINDA 1 TRİLYONA ULAŞACAK"
ARGE Danışmanlık Ortağı Dr. Erkin Erimez moderatörlüğünde gerçekleşen Yeşil Dönüşüm İçin Gerekli Kaynağı Nasıl Bulabiliriz? panelinde UNDP İstanbul Özel Sektör ve Kalkınma Merkezi Direktörü Sahba Sobhani yeşil bono ihracını iklim değişikliği ile mücadele ve çevrenin korunması için bir finansal enstrüman olarak ele aldıklarını söyledi. Yeşil bono miktarının dünyada giderek arttığını ifade eden Sohbani, "2023 yılında yeşil bono ihraçlarının 1 trilyona ulaşmasını bekliyoruz" dedi.
Kalkınma Yatırım Bankası Genel Müdür Yardımcısı Seçil Yıldız da, birçok uluslararası kuruluştan yeşil kalkınmanın finansmanı için Türkiye'ye önemli oranda kredi getirdiklerini söyledi. 2020 sonu itibariyle bütün kredi portföylerinin yüzde 63'ünün sürdürülebilir temelli kredilerden oluştuğunu anlatan Yıldız, "Son dönemde yaklaşık 1,6 milyar dolarlık kredi getirdik. Söz konusu kaynakla kayıtlı istihdam yaratma, Covid'den etkilenen firmalara destek sağlama, ülkemizin jeotermal kapasitesini artırma ve enerji projelerine destek olmayı hedefliyoruz" diye konuştu.
Panelde konuşan Etki Yatırımı Danışma Kurulu (EYDK) Başkanı Şafak Müderrisgil ise Covid 19 krizini atlatmaya çalışırken, iklim değişikliği ile mücadelenin de hız kazandığını söyledi. Yatırımcıların etki yatırımı kriterlerine dikkat etmelerinin beklendiğini ifade eden Şafak Müderrisgil, şunları söyledi:
"Örneğin İngiltere'de 2025 yılından itibaren konutların ısıtılmasında, karbondan çıkış sürecinde 44 bin yeni işin yaratılması bekleniyor. COP 26 her ne kadar devletler nezdinde bir konsensüs, bir taahhüt yaratmış olsa da hiçbir paydaşın tek başına çözemeyeceği bir sorunla karşı karşıyayız ve bunu çözmek için kolektif bir çaba gerekiyor. 2021 yılında 33 ülkede yapılan yatırım anketine katılanların yüzde 86'sı özel sektörün en önemli katalizör olduğunu belitmiş. Dolayısıyla özel sektörün bunu fırsat olarak görmesi gerekiyor. Özel sektörü de enerji ihtiyacının karşılanması, karbon ayak izinin azaltılması, biyoçeşitliliğin ve ekolojinin korunması alanlarında fırsatlar beklediğini düşünüyorum."
Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Başkanı ve Garanti BBVA Genel Müdür Yardımcısı Ebru Dildar Edin ise Glasgow COP 26 Konferansı'nda gezegenimizin geleceği açısından çok umut verici taahhütlerin verildiğini söyledi. 45 ülkeden 450 finans kuruluşunun 2050 yılında tüm varlıklarını net '0' emisyon hedefiyle uyumlu olacak şekilde taahhüttte bulunduklarını ifade eden Edin, "Önümüzdeki 30 yıl içinde 100 trilyon dolarlık kaynak sağlayabilecek olan bu kuruluşların taahhütlerinin çok büyük önemi var. Bizim de imzacısı olduğumuz BM Net Sıfır Bankacılık Birliği de bu inisiyatifte yer alıyor" diye konuştu.
'PANDEMİYLE BİRLİKTE KENDİNE YETERLİLİK TEKRAR GÜNDEME GELDİ'
Moderatörlüğünü UN-SDSN Koordinatörü Bahar Özay'ın yaptığı, 'Kırsal Kalkınma Geleceği Nasıl Etkileyebilir?' başlıklı panelde konuşan Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu Avrupa ve Orta Asya Merkezi, Ülke Program Müdürü Dr. Taylan Kıymaz, salgın hastalığın ikinci yılına girdiğini hatırlatarak kendine yeterlilik kavramının da tekrar gündeme geldiğini söyledi. Tarımın bu dönemde daha da önemli hale geldiğini hatırlatan Kıymaz, sözlerine şöyle devam etti: "
"Kırsal kalkınmada 17 amaç çerçevesinde 2030 hedeflerine ulaşmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Gelişme ve iyileştirme çabalarımız pandeminin etkisiyle yavaşladı, hatta geriye gidiş söz konusu oldu. En önemli amaçlarımızdan biri 750 milyon çiftçinin tarımsal faaliyetlerden daha fazla kazanç elde etmesi. Açlığın sona erdirilmesi konusunda, tarım ve kırsal kalkınma konusundaki amaçları destekliyoruz. Desteklediğimiz unsurlardan biri de kadın… Bu anlamda toplumsal cinsiyet eşitliği de önceliklerimiz arasında yer alıyor."
Taylan Kıymaz, su ve enerji yatırımlarının da sürdürülebilir kalkınma için önemli konulardan biri olduğunun altını çizdi. Bu ana konulardaki desteklerde hem kamuda hem de özel projelerde ortak amacı desteklediklerini sözlerine ekleyen Taylan Kıymaz, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"İklim eyleminde olduğu gibi doğal kaynakların etkin kullanılması ve olumsuz etkilerin ortadan kalkması gerekiyor. Açlık ve yoksulluk pandemi ile beraber arttı. İklim temelli sorunlar yaşanıyor ve yoksulluk giderek artıyor. Kendine yeten üretim tarzını benimsemek ve bu geçisin önünü açmak gerekiyor. Gençleşme ve göç önlenmesi kırsal kalkınmada öne çıkıyor. IFAD, Tarım ve Orman Bakanlığı ile projeler yürütüyor. Bakanlıklara destek olmaya çalışıyoruz. Kırsal kalkınmanın doğru izlenmesi gerekiyor. Bizim için bu konu çok önemli. Türkiye'den çok daha geri olan ülkelere de örnek olan çalışmalar yapıyoruz. Afrika'da da önümüzdeki senelerde çalışmalar yapacağız."
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Başkanı Dr. Muhammed Adak ise, "AB'nin potansiyel ülkelerinde IFAD programını uyguluyoruz. 42 ilde faaliyet gösteriyoruz ve sadece hibe veriyor, kredi vermiyoruz. Yatırımların tamamı AB standartlarında hayata geçiyor. Kırsal kalkınmayı refahı arttırmak için çalışmalar yürütüyoruz. Kırsal kalkınma önem verdiğimiz en önemli konu. Tarım ve hayvancılığın dışında, kültür, sanat, enerji gibi 16 sektörü destekliyoruz. 18-40 yaş ve kadın yatırımcılar öncelik verdiğimiz kesim. Kadın girişimcilere pozitif ayrımcılık yapıyoruz. Biz hibe veriyor ve 5 yıl analizler yapıyoruz. Yatırımların başarısı için çok emek harcıyoruz. Toplam 20 milyarlık yatırımın yüzde 50'sini yani 10 milyarını hibe olarak verdik. 21 bin proje sahibi ile sözleşme imzaladık. Sonuçta aralarında 11 bin gencin olduğu 80 bin kişilik istihdam yarattık. Bu süreçte 4 bin 500 kadın girişimciye 2 milyar civarında hibe verdik. Kırdan kente göçü engellemek için de çabalarımızı sürdürüyoruz" diye konuştu.
Türkiye İsrafı Önleme Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Halil Fatih Akgül de panelde yaptığı konuşmasında, vakıflarının, yerel, ulusal ve uluslararası faaliyet alanlarını sayarak başladı. Türkiye'de kadın istihdamına katkı sağlamak için çalıştıklarını ifade eten Akgül, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Yoksulluğun azaltılması için hibe desteğinin yeterli olmadığını düşünüyoruz. Sadece ayakları üzerinde durmaları yeterli değil. Dar gelirli kadınlara verilen eğitimlerle gelişimlerini sağlamak için çalışıyoruz. Hayvancılık, girişimci tarım kredileri gibi birçok kredimiz var. 200 binden fazla projeye, 1 miyar 200 milyon kredi desteği gerçekleştirdik. Kırsal Kalkınma konusunda Tekfen ile kredi destek çalışması başlattık. Birçok geri dönüşü olan kredi programı yürütüyoruz. Birçok kadının hayatına dokunmaya çalışıyoruz. 1996 yılından bu yana yoksulluk sorunu çözmeye ve yatırımları teşvik etmeye ve ön ayak olmaya çalışıyoruz. Yoksulluğun tarihe gömülmesi için mikro krediler oluşturduk. 2003 yılında başlayan mikro finans programımız, 2030 kalkınma hedeflerine doğru ilerliyor. Pozitif ayrımcılık yaparak sadece kadınlara kredi sağlıyoruz. Kredinin temel insan hakkı olduğunu savunuyoruz ve mikro kredi programının temelinde de bu bulunuyor. Yoksulluk sınırında yaşayan başvuranlarımızı o sınırdan çıkararak destekliyoruz."
Ülker Operasyonel Mükemmellik, İSG, Kalite ve Sürdürülebilirlik Başkan Yardımcısı Süheyl Aybar, dünyanın geleceği için sürdürülebilir hammadde tedarikinin çok büyük önem taşıdığına dikkat çekti. Şirket olarak sürdürülebilir politikaları çok uzun yıllardır devam ettirdiklerini ifade eden Aybar, "Yerel tedarikçilerden alım yaparak lojistik kaynaklı karbon salınımını engelliyoruz. Gıda arz güvenliği, yerel üreticilere destek ve sürdürülebilir kalkınma hedefleri için çalışmalara önem veriyoruz. Yerli ve milli buğday türü olan Aliağa bisküvilik buğday projesini geliştirip, 2020 yılında ilk hasadı yaptık. 10 ilde üretim gerçekleştirdik. Tarım sektörüne ve ülke ekonomisine çiftçi refahına katkı sağlıyoruz. 'Gıdanı koru, sofrana sahip çık' kampanyasına destek oluyoruz. Gıda israfının önlenmesine ilişkin birçok proje yürütüyor ya da destek oluyoruz" dedi.
Bagfaş Yönetim Kurulu Üyesi İpek Seviye Gençer de 1969 yılında bölgenin ileri gelen çiftçileri ve tarımla ilgilenen büyük sanayi kuruluşları tarafından kurulan Bagfaş'ın ihtiyaçtan doğan bir girişim olduğunu söyledi. Gübre ihtiyacının hali hazırda devam ettiğini ifade eden Gençer, şunları söyledi:
"Kırsal kalkınmanın sağlanması için gübre üretimin artması gerekiyor. Yeni yatırımların önünün açılması için de teşvik verilmesi gerekiyor Girdi maliyetlerinin çok yüksek olması, çiftçiler açısından çok zorlayıcı oluyor. Hammadde fiyatları çok dalgalı ve bu sebeple üretim olumsuz etkileniyor. Tabi ki bilinçli tarım konusu çok önemli. Toprak analizi yapılmadan kullanılan gübre çok hatalı sonuçlara neden olabiliyor. Bu nedenle toprak analizinin kırsal kalkınmada çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Çiftçilerimizi geliştirdiğimiz mobil uygulamalarla dijitalleşme konusunda desteklemek için çalışmalarımızı sürdürüyoruz."
'REKABETTE OYUN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ÜZERİNDEN YENİDEN KURULUYOR'
Küresel Umut Festivali'nin ilk yıl dönümünde gerçekleşen Büyük Buluşması EY Türkiye Vergi Bölümü Şirket Ortağı ve Global Ticaret Hizmetleri Lideri Sercan Bahadır moderatörlüğünde gerçekleşen Yeşil Mutabakata Nasıl Hazır Olacağız? Paneli ile son buldu.
Panelde konuşan TÜSİAD Çevre ve İklim Değişikliği Çalışma Grubu Başkanı ve Yeşil Mutabakat Görev Gücü Başkanı Fatih Özkadı, Türkiye'de sürdürülebilirlik stratejisini, iş yapış biçimlerine uyumlamak konusunda önemli bir çaba olduğunu söyledi. Özkadı, "Rekabette oyunun sürdürülebilirlik üzerinden yeniden kurulduğu bir döneme girdik. Ülkeler ve şirketler göz boyamakla bu süreci aşamaz, bir samimiyet testi bizi bekliyor. Kritik endüstrileri ve istihdamı sağlamanın temel kolaylaştırıcı noktaları olarak bu süreci görmeliyiz. Gümrük Birliği güncellenmesine ihtiyacımız var ve Yeşil Mutabakatın gerekliliklerini mutlaka yerine getirmeliyiz" diye konuştu.
Yeşil Mutabakat kapsamında atılacak adımlarla karbon emisyonunu sıfıra getirip, bu vergilerden muaf duruma gelmemiz gerektiğini ifade eden Özkadı, şunları söyledi:
"EU Emissions Trading System (EU ETS) bir an öce kurularak emisyon karbon ölçüm sistemi devreye alınmalı. Karbon düzenlemesinin ülkemiz sanayine vergi olarak yansımasının önünü kesmeliyiz. TRS sistemi kurulduktan sonra, buradan elde edilen fonun düşük karbonlu ekonomiye geçiş ve sanayinin ihtiyacı olan Yeşil Dönüşümde kullanılacak şekilde düzenlenmesini bir zaruret görüyorum."
PAGEV Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Eroğlu ise Yeşil Mutabakatın dışında kalan ülkeler ve şirketlerin oyunun dışında kalacağını söyledi. Burada tedarik zincirini nasıl çalıştırılacağının önemli olduğunu vurgulayan Eroğlu, Çin'deki bazı kısıtlamaların elektrik kesintilerine yol açtığını ve kömür bazlı üretimin tekrar yapılmak zorunda kalındığını hatırlattı. Lojistik konusunun önemini hatırlatan Eroğlu, "Yeşil Mutabakat ve iklim değişikliği ile mücadelede kısa mesafeler tercih edilecek ve üretimin yakın noktalarda olması gerekecek. Bu da önemli bir model değişikliği getiriyor. Plastik sektörü olarak bizim araçların hafiflemesi noktasında yeni ürünler, izolasyon, güneş pilleri, rüzgar güllerinin üretilmesi gibi konularda inovatif ürünler geliştirmemiz gerekecek. Öte yandan atık konusunda plastik sektörünün bu sürecin içinde aktif olarak yer alması gerekiyor. Geri dönüşümde etkin olmamız gerek. Firmaların kredibilitesinde çevreye olan etkileri de çok önem kazanacak. O nedenle tüm endüstrinin tedarik zinciriyle birlikte yeniden konumlanması önem kazanıyor. Atık konusunda 2022'de devreye depozito sisteminin çok önemli olacağını düşünüyorum. Atık yönetim altyapısının da bu süreci desteklemesiyle çok büyük bir başarı sağlayabiliriz" diye konuştu.
UN-SDSN Türkiye Direktörü Dr. Tamer Atabarut ise yeşil dönüşümü sağlamak için dijital dönüşümü gerçekleştirmemiz gerektiğini söyledi. Türkiye olarak çok iyi bir noktada olmadığımızın altını çizen Atabarut, şunları söyledi:
"Ancak AB'nin Yeşil Dönüşüm şartlarını ihracatta tehdit olduğu kadar fırsat olarak da görmemiz lazım. Bize bir kaldıraç gerekiyor. Bu bir motivasyon olabilir. Yenilenebilir enerji kaynaklarında yeni bir işgücüne ihtiyacımız var. Bizim bunlara hazırlanmamız gerekiyor. Öte yandan bizim iyi hazırlanarak, vergiler yerine AB'nin bu konuda destek olacak fonlarından yararlanmak üzere diplomatik çalışmaları da yapmamız gerek."