Sisteme vicdanlılar girmeli
Çiğdem Yücesoy Subaşı / INBUSINESS
Teknik Yapı'nın Ataşehir'deki merkezinde başkanlık odasına girdiğimizde mütevazı ve alabildiğince koyu renklerle döşenmiş odasında karşılıyor bizi Nazmi Durbakayım. "Denizi görmeden yaşayamam" diyen başkanın ofisinin büyük pencereleri inşa ettiği konut projesini görüyor. Dekorasyondan tadilata, al-sat'tan fabrikaya inşaatın her alanında çalışmış bir inşaat mühendisi için yüksek katlı konutların arasında çalışma gününü geçirmek, şantiyede çalışıyor hissi yaşatıyor olsa gerek. Hayatını adadığı inşaat sektörünün depremle birlikte birçok insanın hayatına mal olmasını görmek üzüntüyle karışık kızgınlığın getirdiği sert bir ifade oturmuş yüzüne...
Acısı giderek artan kayıplarımızın hüznünü taşıyor diğer taraftan da. Söze "Yaşadığımız büyük bir felaket" diye başlıyor. Bugüne kadar tüm deprem bölgelerine giderek gerek mesleki gerekse inşaatçıları bir araya getiren İNDER başkanlığı kimliğiyle incelemelerde bulunan Durbakayım, bu kez bu gücü kendinde bulamamış: "Gidemedim. Yüreğim kaldırmıyor, biliyorum, tahminimden çok daha felaket bir durum var. İnşallah bu son olur. Dünyada bundan daha büyük bir deprem yok."
Müteahhitlerin kendi ülkeleri dışındaki faaliyetlerinden aldıkları gelirlerin esas alınarak yapıldığı dünyanın en büyükleri sıralamasında Türkiye, dünyada ikinci sırada yer alıyor. "Bu ikincilik şu anlama geliyor. Demek ki dünya bizi takdir ediyor, iş veriyor, başarılıyız ve ödüller alıyoruz" diyen Durbakayım devam ediyor: "Bu kadar muvaffak olduğumuz bir alanda bu kadar başarısızlık kabul edilemez. Nedenlerini çok iyi araştırmamız lazım. Müteahhit adıyla çalışan çok kuruluş var. Öncelikle bu işe layıklar mı sorgulamak lazım."
ZAMAN AŞIMI OLMASIN
Bankacılık sektöründe uygulanan düzenleme ve denetleme benzeri bir modeli öneri olarak getiriyor. "İnşaat yapmak isteyenlerin sisteme girdikten sonra çıkmasına müsaade edilmesin. Yaptığı binanın sorumluluğunu alarak devam etsin. Belli mesuliyetler ve ağır müeyyideler olursa daha güvenilir yapılar ortaya çıkar. Bankacılık sektörüne bakalım, olması gerektiği gibi çok ağır yaptırımları ve sorumlulukları var. Nitekim bunları yerine getiremeyecek olanlar sektörden çıktı. İnşaata da böyle bir anlayışın gelmesi lazım. Yaptığı işe kefil olabilecek ve en önemlisi vicdan sahibi olacak kişiler sistemde kalsın. Manevi ve maddi kayba sebep olanların siciline kayıt düşülmeli. Yaptığı binalar depremde hasar gören, mevcut yönetmeliklere göre proje yapmayan müteahhitler zaman aşımı olmaksızın adalet karşısında hesap vermeli ve sektörden dışlanmalı."
PAKETİN DEVAMINI BEKLİYORUZ
Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından sağlam binalara geçiş için harekete geçildi. Ardı ardına alınan kararlarla kentsel dönüşüme hız verilerek kapsamlı bir paket uygulamaya alındı. Kişi başı 1 milyon 250 bin liraya kadar finansman imkanı, finansman maliyetinin 840 baz puana kadarlık kısmının Hazine ve Maliye Bakanlığınca karşılanması gibi vatandaşların yaşam şartlarını iyileştirici yeni destek paketinin devamının geleceğini düşünüyor Durbakayım. Destek paketi hazırlanırken mevcut ekonomik koşulların göz önünde bulundurulduğunu belirtiyor. Herhangi bir finansal belirsizlik durumunda veya malzeme maliyet artışı karşısında, yüklenici firmaların finansal yapılarını güçlendirici önlemlerin de yer aldığını söylüyor. Dolayısıyla bu paket desteğini alarak kentsel dönüşüm süreci başlatan konut sahiplerinin süreç ortasında 'projenin durması' gibi bir akamete uğrama oranının en düşük seviyeye indiğini sözlerine ekliyor.
Durbakayım, deprem kuşağındaki ülkemizde riskli konut sayısına dikkat çekerek bir de hatırlatma yapıyor: "6.7 milyon riskli konut var. Bu kapsamda, devletin uygulamaya aldığı bu destek paketi ihtiyaç duyulan kentsel dönüşüm hamlesinin küçük bir adımı. Diğer bir ifadeyle, bu destek paketi devletin en ince ayrıntıyı düşünerek kentsel dönüşüm çalışmalarına odaklandığını gösteriyor. İhtiyaç olunan kentsel dönüşüm, tüm ülkede güvenli ve çağdaş konutlara erişimi sağlayacak yol haritasının belirlenmesi ve uygulanmasıdır. Riskli binalardaki vatandaşlarımızın da güvenli konutlarda yaşayabilmeleri için gerek satın alma gerekse kiralama seçenekleri ortaya konulmalı."
Türkiye'de kentsel dönüşüm söz konusu olduğunda ilk akla gelen isimlerin başında geliyor Durbakayım. Sektörün duayeni olarak 2007'de Kartal'da başlayan kentsel dönüşüm projeleri Maltepe, Sancaktepe daha ileri yıllarda ise Fikirtepe'ye uzandı. İstanbul dışında da dönüşüm projeleri üstlenen Durbakayım, depremin ardından oluşan bu yeni dönemin kendi katma değerini doğurması gerektiğini söylüyor. "Emsalin bir miktar artması, parsellerin birleşerek daha rasyonel projeler üretilmesi lazım. Örneğin yan yana 600, bin, bin 200 metrelik parselleri bir arada dönüştürmek gerekiyor. Bunları birleştirip de 5-6 bin metre yaptığınız, emsale de yüzde 10 gibi küçük bir dokunuş verdiğiniz vakit oluşacak randıman yüzde 25'e çıkar. Böyle bir katma değer oluşturulur, konut sahipleri de biraz daha küçük metrekareye razı olursa bu projeler sorunsuz gerçekleştirilir. İşin teknik ve fiziki tarafı bu şekilde çözülür."
KUZGUNA YATAN MÜLK SAHİPLERİ
Gerek yasal düzenlemeler gerekse teşvik içeren paketlerle devletin dönüşüm konusunda kararlılığı mülk sahiplerini de harekete geçirmiş durumda. Dönüşüm neredeyse her binanın gündeminde. Karot aldıran, dönüşüm için görüşmelere başlayan, şehir değiştirenler her geçen gün artıyor. Ancak yaşanan pürüzlerden dolayı maalesef arzu edinilen hız gerçekleşemiyor. Bunda mülk sahiplerinin de payı olduğunu söyleyen Durbakayım, milyonlarca metrekare dönüşüm yapmış bir müteahhit olarak yaşadığı tecrübeler aklına geliyor ve adeta yaka silkerek anlatıyor:
"6336 sayılı Afet Yasası'nca binanın 3'te 2 katılımı ile yıkım kararı alınabiliyor. Diyelim ki karar alındı, mülk sahipleri ile anlaşma aşamasına gelindi, imzalar atıldı. Sonrası mı? Anandan emdiğin süt burnundan getiriliyor. Kat irtifakı için imza vermeyen mi dersiniz, vekaletnamede pürüz çıkaran mı? İnanılmaz! Vatandaş, aklıselim olacak. Dönüşümü fırsat olarak kullanmayacak. Son ana kadar sesini çıkarmayan mülk sahibi adeta kuzguna yatıyor, herkesin içinde uyum gösterip sonrasında arıza çıkartıyor."
KASAP ZEKİ ANLAŞMAZLIĞI
Fikirtepe'de benzer şekilde başına gelen ve o dönemde kendisine büyük sıkıntı yaşatan Kasap Zeki'yi hatırlatıyor Durbakayım: "Proje için Fikirtepe'deki hak sahiplerinin tümüyle anlaştık. Ödeyeceğimiz miktar 600 bin lira. Ancak tam ortada Kasap Zeki'nin mülkü var. 6 milyon lira istiyor. Bir türlü anlaşmaya yanaşmıyor. Onun yüzünden çok zaman kaybettik. Diğer hak sahiplerini de mağdur etti. Projenin yıllarca sürerek gecikmesine sebep oldu."
Çözümü de hemen ardından aktarıyor. Bu gibi fırsatçılık yapanlar için Bakanlığın devreye girerek işe el koyabileceğini vurguluyor: ''Konutlar teslim edilene kadar devrede kalırsa ne arsa sahibi müteahhidin canını okuyacak ne müteahhit arsa sahibinin."
KAR AMAÇLI REKABETE SON VERİLSİN
Depremin ardından özellikle İstanbul'da hemen her mahallede dönüşüm için müteahhitlerle görüşmeler hız kazandı. Müteahhitlerle sıkı sıkıya pazarlıklar yapılıyor diğer taraftan da ince elenip sık dokuyarak en güvenilir olanı seçecek tartışmalar yaşanıyor. Bu noktada müteahhitlere büyük sorumluluk düştüğünü söyleyen Durbakayım, "Kentsel dönüşümü kar amaçlı rekabete sürükleyen ve kat sahiplerine yerine getirilmesi mümkün olmayan taahhütlerde bulunulmaması gerekiyor. Müteahhitler fazla metrekare hesabı yapmamalı" diyor.
Güvenli konut ihtiyacının ulaşılabilir fiyatlarla karşılanması için malzeme seçimi de önem kazanmış durumda. Bu konuda bir reforma ihtiyaç olduğunu söyleyen Durbakayım, "Aynı şekilde konut üretiminin planlama anlayışında da" diyor. Konutların planlama mantığında bodrum, çatı arası, sauna gibi gereksiz maliyet artırıcı mekanlardan kaçınılması gerektiğini vurgulayan Başkan Durbakayım, maliyet ve fayda dengesinin optimumda tutulması gerektiğini söylüyor ve ekliyor: "Konut planları tasarlanırken ısı ve ses izolasyonunun ön planda tutulmasının yanında, konumlandırılırken etkin güneş ve rüzgar yönlerine dikkat edilmesi gerekir. Konutların fonksiyon planlamasında, o mekanlarda yaşayacak olanlarının enerjiyi ekonomik olarak harcamaları ön planda tutulmalıdır. Kullanılan inşaat malzemelerinde yapılacak Ar-Ge çalışmaları ile yöresel, geri dönüşüme ve karbon salınımına uygun, maliyeti düşük yeni yapı malzemeleri oluşturulmalı."
Bugüne kadar 6 milyon metrekarenin üzerinde imalat yapmış bir mühendis olarak meslekte 40 yılı deviren Dur- bakayım, yine de ihtiyaç halinde göreve hazır.
TOKİ MODEL ALINSIN
Asrın felaketinin ardından yıkılan binlerce bina varken TOKİ'nin yapmış olduğu konutlar hasar bile görmedi. TOKİ binalarının dimdik ayakta kalması doğru zemin, doğru teknik ile birlikte Deprem Yönetmeliğinin gerektirdiği şekilde inşa edilmesi olarak açıklandı. "Bugün konut üretecek olanların kendi iç denetim ve kontrollerini yaparak ilerlemesi gerekir" diyen Durbakayım ekliyor: "Model olarak TOKİ örnek alınabilir. Bizim Emlak Konut'la ortak projelerimiz de var. Bizim gibi firmaların yaptığı işlerde gönülleri oldukça rahat. Çünkü biz bunun fevkindeyiz. Binalarımızı sağlam yapacağız sorunun başka bir şıkkı yok."
YILLAR SONRA GELEN ÖZÜR
1974'de İTÜ'yü bitirdikten sonra iki hayalim vardı, öğretim görevlisi olmak ya da büyük bir firmaya girip kariyer yapmaktı. Üniversitede istediğim kürsüde imkan bulamadım, bu nedenle diğer hayalime yöneldim. O dönem tüm İTÜ mezunlarının çalışmak istediği büyük bir firmaya başvurdum. Ancak kabul edilmedim. Sonra mezun bir abimin yanına girip çalışmaya başladım. Bu sayede konut inşaatı, eski eser ve fabrika inşaatları yapma şansı buldum. Doğma büyüme Erenköylüyüm. Eşin dostun yap-sat inşaatı derken fabrika yaptığım patronların evleri, köşkleri, yalıları hatta kayınvalidelerin dekorasyonuna kadar tıpkı dekatlon atletler gibi her disiplinde yer alarak sahada oldum. Bu bana mikrodan makroya tüm alanları görme imkanı ve çözüm üretme kabiliyeti kazandırdı. Tesadüf, o dönemde beni işe almayan firmanın sahibinin kızının bir evinin dekorasyon işi teklif edildi. O dönemde dekorasyon işi yapan çoktu ama ben özellikle patronların evleri konusunda ün salmıştım. Ben mimar değil inşaat mühendisiyim diyerek yapamayacağımı söyleyince, hanımefendi kabul etmem için sohbete devam etti. Ben de "Sizin şirkete müracaat etmiştim beni almadınız" dedim, o da şaşkınlıkla birlikte üzülerek "Özür dilerim evladım" dedi. Şimdi firma sahibi oldum, bazen "Seni işe almadıkları için teşekkür ediyor musun onlara?" diye soruyorlar. Hayır etmiyorum. Keşke beni işe alsalardı. Yine benzer şekilde çalışır, farklılığımı, çalışkanlığımı ortaya koyar, mutlu olurdum.