UZAY ÇAĞI YA DA BİR SAVAŞ DAHA!
Bir anda, ‘sürdürülebilir kalkınma’ sadece gelişmekte olan ülkelerin değil, gelişmiş ülkelerin de, yani herkesin sorunu haline geldi. Tüm Dünya, kendini ‘akıl çağı’ heyecanından, ‘belirsizlik çağı’ kötümserliğine, karamsarlığına sürüklenmiş buldu.
Prof. Dr. Kerem Alkin - OECD - Türkiye Daimi Temsilcisi
İki 'siyah kuğu, 'Covid-19' küresel virüs salgını ve 'Rusya-Ukrayna Savaşı'nın sebep olduğu şok, küresel ekonomi-politik sistemde, ana ve artçı sarsıntılarla, önemli çatlaklara sebep olan iki büyük olay, dünyanın önde gelen pek çok uluslararası teşkilatını, düşünce kuruluşunu ve elbette, hükümetleri "Bir sonraki ne olacak?" sorusuna getirdi.
Bu soruya kimi uluslararası düşünce kuruluşları, kimi kanaat önderleri, 'bir sonraki' aşama için daha iyimser bir senaryoyu seslendirerek, yaşananlardan köklü dersler çıkarılarak, daha iddialı bir geleceğe yelken açılacağını, yeni enerji teknolojilerine, yeni uzay teknolojilerine, insan yaşamında yeni yaklaşım ve yeni tasarımlara yönelik bir 'eşik'ten geçileceğine olan inançlarını dile getiriyorlar.
GÜVEN KIRILDI
Elbette bir de karamsarlar grubu var. Bazı düşünce kuruluşu ve kanaat önderi ise tüm küresel ekonomi-politik belirsizliğin, içine düşüldüğünü ifade ettikleri 'belirsizlik çağı'nın dünyayı yeni bir 'dünya savaşı'na sürüklediğini vurguluyorlar. Söz konusu kötümser grup, derinleşmekte olan enerji ve gıda krizi ile küresel tedarik zincirindeki kırılmaların, küresel ölçekteki yoksullaşma sorunu ile birlikte, 'aşırı sağcı' siyasi eğilimleri de tetikleyerek, dünyayı '3'üncü Dünya Savaşı' eşiğine taşımakta olduğundan endişe ediyor. Oysa, 21'inci yüzyılın hemen başında, 'sürdürülebilirlik', 'mobilite' ve 'süpersonik dijitalleşme' olarak adlandırabileceğimiz üç magatrende dayalı, 'dekarbonizasyon'a, 'sıfır yoksulluk'a ve 'sıfır açlık'a odaklı bir 'akıl çağı'nın başladığı ilan edilmişti.
Son on beş yılda insanoğlunun günlük yaşamını, eğitim, sağlık, ulaşım, haberleşme, beslenme gibi temel ihtiyaç alanlarındaki taleplerini, beklentilerini yepyeni teknolojilerle, imkan ve kabiliyetlerle kapsamlı ve hesaplı bir şekilde karşılayacak yeni platformları, yeni tasarımları, yeni çözüm modellerini konuşuyorduk. Üstelik, çevreyi ve iklimi koruyarak. Önce, 2008 küresel finans krizi şokuyla karşı karşıya kaldı insanoğlu. Tasarruflar ve ser- mayeler bir gecede buhar oldu. Değil gelişmekte olan ekonomiler, gelişmiş ekonomilerde dahi ağır bir yaşam standardı kırılması, etkileri genişleyen bir 'fakirleşme' sorunu ortaya çıktı. Hükümetler bu boyutta bir finansal krizi yönetmekte başarısız oldular. Toplumların uluslararası teşkilatlara ve küresel ekonomi-politik sisteme olan güvenleri kırıldı.
BELİRSİZLİK ÇAĞINA DOĞRU
12 yıl aradan sonra dahi, 2008 küresel finans krizinin daha ana ve artçı etkilerinin sebep olduğu tahribat tam giderilememişken, üstüne 2020 küresel virüs salgını şoku geldi. Bu zorlu tablo ve 'kalkınma'nın tıkandığına dair endişeler, ülkeler arasında 'çok taraflılık' ve 'küresel dayanışma'ya yönelik şüpheleri de ciddi anlam- da arttırdı. Ülkeler, sınırlarda, bir başka ülkeye sevk edilen ürünlere, malzemeler kanunsuz bir şekilde el koydular. Küresel teşkilatlar bir kez daha ne kadar aciz kalabildiklerini kanıtladılar. Bir anda, 'sürdürülebilir kalkınma' sadece gelişmekte olan ülkelerin değil, gelişmiş ülkelerin de, yani herkesin sorunu haline geldi. Tüm dünya kendini 'akıl çağı' heyecanından, 'belirsizlik çağı' kötümserliğine, karamsarlığı- na sürüklenmiş buldu.
SAVAŞ DEVREYE GİRDİ
Oysa insanoğlunun 21'inci yüzyıldan en büyük beklentisi, 'yeni uzay yarışı' ile, dünyanın süregelen sorunlarına, enerji ihtiyacına, açlığa kalıcı ve köklü çözümler bulunmasıydı. 'Rusya-Ukrayna Savaşı' karamsarlığı, karanlığı daha da derinleştirecek 3'üncü şok oldu. 'Savaş'ın gıda ve enerji fiyatları üzerindeki olumsuz etkisi, zengin ile yoksul arasındaki uçurumu da derinleştirmekte. Küresel ölçekte, 'sürdürülebilir kalkınma'ya yönelik kalıcı çözümler için, tüm uluslararası teşkilatlar, gelişmekte olan ekonomilere 'dikte edilecek' çözümler yerine, gelişmekte olan ülkelerin artık çözüm süreçlerinde daha da aktif rol oynayacakları yeni yaklaşımlar oluşturuyorlar. Ülkeler arasında mal ve hizmet üretimine, tüketimine yönelik bir küresel tedarik zinciri bağımlılığı ve küresel finans sistemi bağımlılığı tetiklemiş olan 'Küreselleşme 2.0' artık mercek altında. Dünya tarihinin büyük dönüşümlerinde, ne acıdır ki, savaşların kritik ve yadsınamaz bir rolü söz konusu.
Medeniyetlerin, devletlerin yükselişi, duraklaması ve gerilemesi, imparatorlukların güçlenmesi ve çöküşü hep savaşlarla yön buldu. Antik çağdan günümüze, dünya tarihine şekil vermiş olan savaşlar beş nesil değişimi yaşadı. İlk nesil savaşlar tümüyle bilek ve kol gücüne dayalı, her devlet veya kavmin sembollerini taşıyan üniforma ve bayrakların söz konusu olduğu, kılıç, mızrak, gürz gibi silahların kullanıldığı, falanks, hat ve sütun taktiklerinin kullanıldığı, antik dönem savaşları olarak tanımlayabileceğimiz türdeydi.
ATEŞ VE BARUT GÜCÜ
İkinci nesil savaşlar, antik dönemden başlayarak süre gelen savaş taktiklerinin gelişme gösterdiği, klasik savaş düzenine yeni anlayışların eklendiği, barutun artık devrede olduğu, yivli tüfek ve top gibi kuyruktan doldurmalı silahların etkili olduğu, esasen 'ateş ve barut gücü'ne dayalı bir dönem oldu. İkinci nesil savaşlar dönemini 'erken-modern savaş' dönemi olarak nitelendirirsek 3'üncü nesil savaşları, 'modern savaşlar' dönemi olarak adlandırabiliriz... Hava gücünün, uzun menzilli silahların devrede olduğu; iki ordu arasındaki savaşın artık 'hat' noktasında, 'cephe savaşı' olmaktan çıkıp, cephelerin gerisine, hatta savaşın esas merkezinden çok uzaklara, sivillerin yaşadığı bölgelere daha fazla sirayet eden bir dönem. 2'nci Dünya Savaşı, '3'üncü Nesil Savaş' döneminin en tartışılmaz örneğidir. Doğrudan doğruya ordular arasındaki savaşın, bir tarafın moral gücünü ve taktiklerini çökertmek amacıyla, sivillere de dokunduğu, ülkenin sivil unsurlarının moralini çökerterek, bir ülkenin savaş gücünün etkisiz kılınmaya çalışıldığı; savaşın acımasızlığı ve vahşetinin artık cephelerin ötesine taşındığı, tümüyle sivillerin yaşadığı bölgelerin havadan acımasızca bombalana- bildiği bir dönemdir.
GERİLLA TAKTİKLERİ
4'üncü Nesil Savaş dönemi ise, 1990'larda Körfez Savaşı ve eski Yugoslavya'nın parçalanmasında gözlediğimiz yeni bir aşamadır. Cephedeki askerden çok daha fazla zaiyatın sivillere yansıdığı, 'gerilla' taktiklerinin daha da ağırlık kazandığı; hatta paramiliter grupların, terör örgütlerinin dahi taşeron olarak kullanıldığı, 'Vesayet Savaşları'nın öne çıktığı, ülkelerin sahada kiraladıkları, silahlandırdıkları taşeronlarla 'Vekaletler Savaşı' (Proxy War) yürüttükleri bir dönemdir. Beşinci Nesil Savaş dönemi ise bu güne kadar ki en tehlikeli aşamadır.
21'inci yüzyılın küresel barış umutlarını, sürdürülebilir bir dünya için verilen mücadeleyi en ciddi boyutlarda tehdit eden bir aşamadır. Ülkelerin askeri çatışma içinde olmalarından çok, dijital operasyonlarla birbirlerini çökertmeye çalıştığı, hacker saldırılarının, manipülasyonların öne çıktığı, sosyal mühendislik ve internet üzerinden sosyal medya dezenformasyonlarının bir bombardıman gibi sahayı kapladığı bir dönemi konuşuyoruz. 5'inci Nesil Savaş dönemi, ülkeler arasında bir 'bilgi ve algı' savaşı dönemi. Ülkelerin birbirleri arasında ticari, finansal, ekonomik, dijital ve enerji ağırlıklı savaşlar yönettiği bir dönemden söz ediyoruz. Bu nedenle, bu tablonun '3'üncü Dünya Savaşı'na dönüşmemesi adına, küresel ekonomi-politik sistemi kalıcı bir barış döneminde tutması gereken uluslararası teşkilatlara çok büyük görevler düşüyor.
YENİ UZAY YARIŞI VE TÜRKİYE
'Uzay Herkes İçin' (Space for All) temasıyla Paris'te gerçekleştirilen 73'üncü IAC Kongresi'nde, katılımcı ülkeler 'Aya Koloni' ve 'Mars'a Yolculuk' konularında da önemli detayları değerlendirdiler. Ülkeler arasında, Mars ön- cesinde, Ay'a koloni kurulması yarışında, Türkiye bu yarışın da bir parçası olmak istiyor. Bu nedenle, Ay Programı kapsamında, Türkiye'nin insansız araçta kullanılacak milli ve özgün hibrit motoru ilk ateşlemesini yaptı. Çalışmalar kapsamında, Ay'a ilk sert iniş için 2023, yumuşak iniş için ise 2028 planlanıyor. Şubat 2021'de Türkiye'nin 'Milli Uzay Programı' Türk ve dünya kamuoyu ile paylaşıldığından bu yana, Milli Uzay Programı'nın bileşenlerine yönelik olarak önceki yıllarda başlamış olan çalışmalar arasındaki koordinasyon ciddi bir ivme yakalamış durumda.
MİLLİ UZAY PROGRAMI
Türkiye açısından, 'Milli Savunma'da olduğu gibi, 'Milli Uzay Programı'nda da temel strateji güçlü bir 'kümelenme' ve 'uzay ekosistemi' oluşturmak. Bu nedenle, programın en önemli çalışma başlıkları, alanları arasında Türkiye'nin uzay sanayi ekosisteminin geliştirilmesi, Türk toplumu nezdinde 'uzay'a yönelik güçlü bir farkındalık oluşturulması ve Türkiye'nin genç beyinlerinin uzay alanındaki çalışmalara kazandırılması, 'uzay teknolojileri geliştirme bölgesi' oluşturulması, Türk Astronot ve Bilim Misyonu gibi kritik önemde başlıklar var.
Bu sürecin en önemli adımlarından birisi ise, Türkiye adına uzaya ilk astronotumuzu göndermek. Türkiye'nin insanlı ilk uzay görevi için, ilk Türk astronotu uzaya göndermek üzere, Axiom Space ile TÜBİTAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü (UZAY) arasında imzalar atıldı. Söz konusu anlaşmayla, 2023'de Türkiye'nin Milli Uzay Programı kapsamında, ilk 'Milli Uzay Görevi'nin gerçekleştirilmesine bir adım kaldı. Axiom Space, Türkiye'nin uzay araştırma yeteneklerini genişletme ve ulusal bir insanlı uzay programı oluşturma çabalarının parçası olarak, hem Türkiye'ye eğitim ve uçuş hizmeti verecek hem de Türk uzay yolcusunun yer çekimsiz ortamda yapacağı bilimsel araştırmalara da olanak sağlayacak. Bu gelişme, uydu sistemleri konusunda olağanüstü ilerleme kaydetmiş olan Türkiye için 'uzay'da yeni ve güçlü bir aşamaya geçilmesi anlamına geliyor.
UZAY MI SAVAŞ MI?
'Ay'a Koloni' ve en az altı ay sürecek 'Mars'a Yolculuk', ülkeler arasında 'uzaya uygun gıda' konusunda büyük bir yarışı tetiklemiş durumda.
Türkiye'nin 'kurutulmuş gıda' ve uluslararası standartlarda paketleme becerisi olan onlarca ihracatçı firması ile dünyada en iddialı 'uzay gıdası' üreticisi ülke olabileceğini de hatırlatalım. Dünyanın önde gelen 50 ekonomisi, ilk etapta önümüzdeki 10 yılı, sonraki etapta önümüzdeki 25 yılı, 'Yeni Uzay Yarışı' ile, yeryüzünün pek çok sorununun kalıcı çözümlere ulaşacağı bir 'atılım dönemi'ne, bir 'akıl çağı' rekabetine mi dönüştürecek; yoksa, hep birlikte sonu '3'üncü Dünya Savaşı' ile sonuçlanacak bir karanlığa, daha da derin bir 'belirsizlik çağı'na mı sürükleneceğiz; umarım birincisi olur.