DİLEK HANİF: TASARIMIN SAVAŞÇI LADY’Sİ

12:35 - 24.04.2022, Pazar

Paris Haute Couture Moda Haftası’nda kendi hazırladığı koleksiyonla boy gösteren ilk Türk modacısı olan Dilek Hanif, Anadolu’nun unutulmaya yüz tutmuş el sanatlarına sahip çıkmasının yanı sıra kendi markasını global taşımış, yurt dışında da tanınan önemli bir moda tasarımcısı…

Belce Örü / INBUSINESS

Modaya olan ilgisi daha çocuk yaşta ailesinin tekstil işletmesinde başlayan Dilek Hanif, yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen tutkuyla bağlı olduğu işini bir adım daha öteye taşıyarak ilk markası Dilek Hanif Line'ı 1990'da kurdu.

Osmanbey'de bir hanın en üst katındaki küçük atölye, zaman içinde isminin daha fazla duyulması ile 400 metrekareye kadar çıktı. 2002'de tarihi Aya İrini Kilisesi'nde gerçekleştirdiği ilk haute couture defilesinin ardından dünya modasına adım atışı ise 2004 İlkbahar-Yaz koleksiyonunu Paris Haute Couture Moda Haftası'nda sunması ile oldu. Bu platformda koleksiyon gösteren ilk Türk moda tasarımcısı olarak bir ilke imza attı ve Anadolu kültürünün motiflerini dünyaya tanıttı.

Türkiye'nin adını duyuracak her platformda eser sergileyen Hanif, şu anda da Emine Erdoğan'ın himayesinde yürütülen Türkiye Dokuma Atlas haritası projesinin tasarımcıları arasında yer alıyor.

2011'de hazır giyim markası 'Dilek Hanif'e hayat veren tasarımcı uluslararası pazardaki üretim gücünü global bir markaya dönüştürme yolunda eylül ayında Doha'da ilk mağazasını açıyor. Bir çırpıda sayılan bunca başarıyla dolu kariyer yolculuğu dikensiz değil elbette...

Hanif, "Niyetiniz eğer engelleri aşmaksa, bir yola tutkuyla baş koyduysanız önünüzde hiçbir şey duramıyor. O zaman engeller sizin kendinize olan inancınızı tazelemenize ve tecrübe kazanmanıza yardımcı oluyor" diyerek aslında başarısının da sırrını anlatıyor. Biz de INBUSINESS olarak başarılı moda tasarımcısı ile dünden bugüne edindiği tecrübeleri ve gelecek planlarını konuştuk.

- Tasarım hayalini kurduğunuz bir iş miydi?

Yedi yaşındayken annemin mağazasında saklambaç oynardım. O ortam bana inanılmaz mutluluk veriyordu. O küçük yaşta bu meslek benim ruhuma işledi. Eğitim hayatım boyunca da hafta sonları annemin mağazasına gidip çalıştım. Mağazaya gelenleri tanımak, müşterilerle sohbet etmek, satışa yardımcı olmak beni çok geliştirdi. Erkek kardeşim de imalatçıydı. Böyle bir ortamda büyüdüğünüzde tasarıma, üretime, tekstile dair hiçbir şey size yabancı gelmiyor. Ben aslında hayatı doğal akışına bırakarak hobimin peşinden gittim.

- Meslekte zorlandığınız zamanlar oldu mu?

Çocuklarım biraz büyüdüğünde 90'da kendi mağazamı açtım. İlk olarak işe hazır giyim ile başladım. Ardından abiye grupları ve nihayetinde haute couture geldi. Bir noktadan sonra iş- ler o kadar da kolay olmuyor. Ama pes etmedim hiçbir zaman. Üstelik kendi markamı yaratmaya maddi destek almadan başladığımı söyleyebilirim. Küçük bir atölyem vardı. Zaman içinde atölyenin büyüklüğü 100 metrekareden 400 metrekareye çıktı. Fuarlara katılmaya ve ihracat yapmaya başladım. Ama bunlar olurken ödemelerde sorunlar, personelle ilgili olumsuz durumlar, başka aksaklıklar çıkıyordu.

- Bu sorunlarla nasıl başa çıktınız?

Ne olursa olsun yaptığım işe ve ken- dime inandım. Bir noktaya kadar da- yandıktan sonra hakikaten sorunları aşıyorsunuz ve daha da güçlendiğini hissediyorsunuz. Aslında bu süreçte ben hem tasarımcı hem de iş kadını olmayı öğrendim. Geçmişten bu yana da ikisini bir arada yürütüyorum.

- Kendi tarzınızı ve tasarım çizginizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Trendlerin peşinden giden bir tasarımcı değilim. Bir tasarım ekibim var beraber çalışıyoruz, trend raporlarını izliyoruz ama onların içinden hep ayıklarım. Mesela fosforlu renklerden hep uzak durmuşumdur. Trendler zaman zaman kadınları olmaması gereken şekillere sokuyor. Oysa ben zarif, şık, asil olan kıyafetleri seviyorum. Hep bu kelimeleri içinde barındıran zamansız koleksiyonlar tasarladım. Yıllar önce yaptığım bir parçayı bile bugün gardırobunuzdan çıkartıp gönül rahatlığıyla giyebilirsiniz.

- Tasarımlarınızda geçmişle kurulan hatta Anadolu'ya uzanan bir bağ var. Ama bu bağ, bugün ve gelecekle de kavuşuyor.

2000'lerde şunu düşünmüştüm: "Eğer ben haute couture yapıyorsam Fransa'da olmalıyım." Çünkü haute couture haftası sadece Paris'te var. Fakat oradaki markalardan farklılaşmalıydım. Bunun için kendi kültürümden yola çıktım ve Osmanlı motiflerinden esinlendiğim bir koleksiyon hazırladım. Ve nihayetinde 2004'te Paris Haute Couture haftasına katılan ilk Türk tasarımcı oldum. O andan itibaren Osmanlı tınısı, Anadolu hatıraları hep koleksiyonlarımda oldu. Ben de yok olmaya yüz tutmuş bu sanatlara destek olmak istedim.

- Güçlü kadın ifadesi sizin için neyi temsil ediyor?

Güçlü kadın olabilmeniz için her şeyden önce özgür olabilmeniz, kendi hayatınızla ilgili kararları kendiniz verebiliyor olmanız ve bu anlamda kimseye bağımlı olmamanız gerek. Güçlendikçe daha da özgürleşiyorsunuz. Bu iki değer birbirini besliyor. Aynı zamanda başkalarıyla birlikte güçlüsünüzdür, gücü paylaşmak da oldukça önemli. Yıllardır birlikte çalıştığım ekip değişmedi. Birlikte güçlendik.

- Sektörünüzde hikayesinden etkilendiğiniz kadınlar var mı?

Coco Chanel'in hayatını okuduğumda çok etkilenmiştim. Bir kadın olarak mesleğinde ve hayata karşı dik duruşu pes etmemesi aslında benim de attığım adımların doğru olduğunu bir kez daha düşündürmüştü.

- Tasarımlarını çok beğendiğiniz markalar var mı?

Bazı markaları çok seviyorum. Çünkü zamansızlar. Bu markalardan biri de Rauph Lauren. Yıllardır kendi çizgisini koruyor.

- Bu yıla dair iş planlarınız ve yeni projelerinizden bahseder misiniz?

Şu anda pek çok projeyi bir arada yürütüyoruz. Hazır giyim koleksiyonlarımızın ve ihracatın yanı sıra başka markalara hazırladığımız tasarımlar oluyor. Trendyol bu iş birliklerine güzel bir örnek. Trendyol için 30 parçalık bir koleksiyon hazırladık.

Ayrıca pandemiden sonra artan ihracatımızı daha ileriye taşımakla ilgili çalışmalar var. Yurt dışında Katar'ın başkenti Doha'da eylül ayında bir mağaza açıyoruz. Yurt içinde ise Galataport'ta ve Bodrum Mandarin Otel'de hazır giyim ürünleri için bir mağaza açmayı planlıyoruz. Mandarin Otel'deki ürünlerimiz organik ve doğal kumaşlardan hazırlanan Dilek Hanif Nature koleksiyonundan ürünler olacak. Mağazalaşma faaliyetlerimizi hızlandırmanın yanı sıra internet sitemizi canlandırmak ve online satışlara ağırlık vermek istiyoruz.

- İşinizle ilgili nihai hedefiniz nedir?

Markamın globalde daha da fazla bi- linir olmasını ve büyümesini hedefliyorum. Eğer mağazalaşma hızlı seyrederse o zaman ayakkabı, çanta gibi farklı ürünleri de Dilek Hanif markası altında bir bütün olarak sunmak istiyorum.

BAŞARININ SIRRI: KENDİNİZE İNANIN

Ne olursa olsun yaptığım işe ve kendime inandım. Bir noktaya kadar dayandıktan sonra hakikaten sorunları aşıyorsunuz ve daha da güçlendiğini hissediyorsunuz.

- GÜCÜ PAYLAŞMAK ÖNEMLİ

Güçlendikçe daha da özgürleşiyorsunuz. Bu iki değer birbirini besliyor. Aynı zamanda başkalarıyla birlikte güçlüsünüzdür, gücü paylaşmak da oldukça önemli. Yıllardır birlikte çalıştığım ekip değişmedi. Birlikte güçlendik.

- İŞİNİZE BAŞ KOYUN!

Gençlerin öncelikle kendilerine güvenmeleri ve inanmaları gerek. Hani derler ya bir işe baş koymak ona başlamak yolu yarılmaktır. Gerçekten öyle. Çünkü istediğin şey uğruna emek vermeniz daha sağlam durmanıza neden olur. Ben geçmişte mesleğimle ilgili hiçbir zorluğa göğüs germeseydim bugün kendimi bu kadar güçlü hissetmezdim.

ÇALIŞAN KADINA BAKIŞ AÇISI DEĞIŞIYOR

Kendime ayırmam gereken zamanı işim ve ailem arasında bölüştürüyordum. Bugün geldiğimiz noktada benim çalışan bir anne olmam iki kızımı da mutlu ediyor. Kendi hayatlarında da bunu gözetiyorlar.

Markamı büyütmeye çalıştığım yıllarda kadının aile bütçesine katılma gibi bir mecburiyeti yoksa çalışma hayatının içinde olması bencillik olarak görülüyordu. İşte o zaman her şeye yetişmek insanları ikna etmek için ekstra çaba sarf etmeniz gerekiyor. Yani burada da büyük bir mücadele ver- dim. Şimdi bu algı yeni kuşakla birlikte ne mutlu ki değişti.

BİZE ULAŞIN