İnsanlığın en büyük sıkıntılarına çare olacak


Belce Örü / INBUSINESS
İnsanlık tarihi kadar eskidir aslında biyoteknoloji. O zamanlar adı konulmamış bir faaliyet alanı olan biyoteknoloji ile ekmek, peynir yaptık; bitki ve hayvanları evcilleştirerek hayatı devam ettirdik. Bugün ise biyoteknoloji insanlığın belki de en büyük sıkıntılarına çare olacak bir rol üstleniyor.
Günün her saatinde ve artık her yerde hayatımızın bir parçası olan teknoloji, seviyesi ne olursa olsun, illaki gelecekle ilişkilendiriliyor. İşin içine bir de biyo girdiğinde yani biyoteknolojiden söz edildiğinde mutlaka gelecekten haber verildiğini düşünebilirsiniz. Oysa biraz ilgili olanlar biyoteknolojinin çoook eskilere giden bir geçmişi olduğunu biliyor. Örneğin; her gün soframızda bize eşlik eden ekmek, peynir, afiyetle yediğimiz kimi meyveler, uzun zamandır şifa aradığımız antibiyotiklerin hemen hepsi birer biyoteknoloji ürünü. Ama bu yazının konusu biyoteknolojinin tarihi değil, geleceği kurgulayan biyoteknolojinin başarılı yerli girişimleri…
İlaç Yapılı MEİS İnhibitörüyle hastalara özel kişiselleştirilmiş kanser tedavisi imkanı sunan Meinox… Gıda ve tarım ürünleri için geliştirdiği doğal koruyucuyla milyar dolarlık israfın önüne geçmeyi vadeden Nanomik… Gıda atığından biyomalzeme üreten Biolive… Tekstil yüzeylerini virüslere ve bakterilere karşı koruyan formül bulan Infinitech… Bunlar, biyoteknoloji alanında başarı öyküleri yazan yerli girişimlerden sadece birkaçı…
Dünya Ekonomik Forumu'nun 'Mesleklerin Geleceği' raporuna göre gelecek beş yılda öne çıkması beklenen alanların başında biyoteknoloji geliyor. Günümüzde birçok firma, üniversite ve araştırma merkezi yüzünü biyoteknolojiye çevirmiş durumda. Google, Apple ve Microsoft gibi en önemli teknoloji şirketleri bu alanda yatırım yapıyor. Dev ilaç firmaları milyar dolarlar ödeyerek bu alanda faaliyet gösteren girişimleri satın alıyor. Biyoteknoloji ilaç keşif süreci kronik hastalıklar için teşhis ve tedavi çözümlerine olan talebin artması ve pandemiye yönelik aşı geliştirme çalışmaları da pazarın büyümesini hızlandırıyor. Bunun dışında biyoteknoloji disiplinler arası çalışma imkanı sunması ve kapsamlı kullanım alanı nedeniyle diğer birçok endüstride kendine giderek daha fazla yer buluyor.
2026'DA 775 MİLYAR DOLAR
Küresel biyoteknoloji pazarının Tahmini Yıllık Bileşik Büyüme Oranı'nın (CAGR) her yıl yüzde 9,9 artarak 2025'te 775 milyar dolara ulaşması bekleniyor. 2025'e kadar endüstri piyasa büyüklüğünün 727,1 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor.
BioPharma Dive tarafından hazırlanan bir başka rapora göre 71 biyoteknoloji şirketi 2020'de ilk halka arzlarında (IPO) toplamda 16 milyar dolardan fazla para toplayarak sektör için yeni bir rekor kırdı. Pandemide biyo-ilaç şirketleri yeni ilaçlar piyasaya sürdü. Klinik araştırma faaliyeti üzerindeki etkiyi en aza indirirken, Ar-Ge kaynaklarını Covid-19 ile mücadele için seferber ettiler. Bugün biyoteknolojik ilaçlar başta kanser olmak üzere yaklaşık 200 hastalığın tedavisinde kullanılıyor. İnventram CEO'su Cem Soysal da pandemiyle daha da hız kazanan biyoteknoloji, dijital sağlık, yaşam bilimleri, hastalıkların tahmini için yapay zeka modellemesi ve uzaktan teşhise imkan veren medikal ekipman teknolojisi alanlarında faaliyet gösteren girişimlerin 2021'de de dikkat çekmeye devam edeceğini söylüyor.
SAĞLIK BAŞI ÇEKSE DE…
Fakat biyoteknoloji çalışmaları sadece sağlık alanıyla sınırlı değil. Sektör; medikal, endüstriyel ve agrobiyoteknoloji alanındaki çalışmaları kapsıyor. Endüstriyel biyoteknoloji temel ürünleri biyolojik temelli kimyasallar, malzemeler ve yakıtlara odaklanarak üretimde katma değeri yükseltme, verimliliği artırma ve çevresel etkileri azaltmayı esas alıyor. Agrobiyoteknoloji ise tarımsal, hayvancılık ve gıda biyoteknolojisi olarak üç alt alana ayrılıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre biyoteknoloji faaliyeti yürüten girişimlerin 2019'da gerçekleştirdiği Ar-Ge harcamaları ise 324 milyon 462 bin lira oldu. TÜİK'in ortaya koyduğu verilere göre girişimlerin yüzde 37,2'si insan sağlığı (diğer terapötikler, yapay substratlar, tanı amaçlı ve ilaç taşıyıcı sistemler vs.), yüzde 33,6'sının tarımsal biyoteknoloji ve yüzde 26,7'sinin çevre amaçlı faaliyetler yürütüyor.
BİYOTEKNOLOJİ VADİSİ
BİYOSAD öncülüğünde, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'na bağlı yürütülen Biyoteknoloji Vadisi Projesi, İstanbul'un Tuzla ilçesinde 12 milyar lira yatırımla kuruluyor. Üstün özelliklerde biyoteknolojik ürünlerin üretiminde bir üs olarak tasarlanan Vadi'de, dev yatırımcılardan start-up'lara kadar her seviyede firma, faaliyet gösterecek. 30 bin kişiye istihdam sağlanacak ve biyoteknoloji alanında nitelikli insan kaynakları oluşturulacak. Sanayi Bakanlığı'nın genişleyen Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programı kapsamında biyoteknoloji firmaları İVME Finansman Paketi ve daha birçok teşvikten de yararlanabilecek. Bu doğrultuda Biyoteknoloji Sanayicileri Derneği (BİYOSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ercan Varlıbaş, yüksek katma değere sahip ürünlerin üretilmesi, ithalatın azalması, ihracatın ve istihdamın artması amacıyla firmaları Biyoteknoloji Vadisi'ne katılmaya davet ediyor. Vadi'de faaliyet gösterecek VSY Biotechnology CEO'su Dr. Fatih Ergin ise kurulacak tesis ile Türkiye'nin ilk özgün ilaç moleküllerinden birini üretmeyi planladıklarını söylüyor.
Biyoteknoloji Vadisi'nin doğru lokasyonda yer aldığına dikkat çeken Atabay İlaç Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Zeynep Atabay Taşkent, araştırma merkezlerine yakınlığı ve Türkiye'nin en büyük sanayi bölgesinin içinde olması nedeniyle projenin, biyoteknoloji firmaları için ihtiyaç duyulan kümelenmeyi sağlayacağını söylüyor. İlsan İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Halil Yaşar da Covid-19 salgınıyla birlikte biyoteknoloji firmalarına duyulan ihtiyacı vurgulayarak çalışmalarının, teşvik, alt yapı ve statü olarak devletin 500 milyon lira üstü büyük yatırımlara verdiği destekten faydalanması gerektiğini anlatıyor.
AKILLI İLAÇ
Doç. Dr. Fatih Kocabaş, kurduğu Meinox şirketiyle kanserle mücadele edecek Türkiye'nin ilk ilaç yapılı molekülü üzerinde çalışıyor.
İTÜ Çekirdek'te faaliyetlerini sürdüren ilaç teknolojileri şirketi Meinox da kanser tedavisine yönelik çözümler arayışında. Her yıl 10 milyonu aşkın insanın bu hastalık yüzünden hayatını kaybettiğini belirten Meinox'un Kurucusu Doç. Dr. Fatih Kocabaş, kanser tedavisinde, hastalığın direnç kazanması ve tekrar nüksetmesinin maalesef çok yaygın olduğunu belirtiyor. Kocabaş, "Bu yüzden kanserin direncini kıracak yeni ilaç teknolojileri geliştirilmesi ve bunu yaparken hedefe yönelik akılcı, hastaya ve kansere özgü yaklaşımların geliştirilmesi oldukça önemli" diyor.
2019'da kurulan Meinox'un çalışma alanı, kanserde hedefe yönelik ilaç ve kişiselleştirilmiş tedavi üzerine odaklanıyor. Şirket, ilaç çalışmalarını, kanser ile MEIS proteini arasındaki ilişkiyi baz alarak yürütüyor. Bu tehlikeli ilişkiyi Kocabaş şöyle anlatıyor: "MEIS proteini kanser hücresinde çok fazla bulunduğu zaman kanserin büyümesini ve güçlenmesini sağlıyor, daha fazla üremek için DNA'yı çalıştırıyor. Geliştirdiğimiz molekül MEIS proteinine doğrudan bağlanarak onunla DNA arasındaki bağı zayıflatıyor. İlaç, böylece, kanser hücrelerinin MEIS proteini ve DNA'yı kullanmasını sekteye uğratıyor."
Çalışma şu anda hayvan deneyleri aşamasında. Bu deneylerden olumlu sonuçlar aldıklarını söyleyen Kocabaş, 44 ülkede Yeditepe Üniversitesi'nin de desteklediği patentli iki ilaç etken maddelerinin bulunduğunun altını çiziyor ve ekliyor: "Bu konuda dünyada öncü olduğumuzu, MEIS proteinlerine karşı ilk ve tek etken moleküllere sahip olduğumuzu gururla paylaşmak isterim." Kocabaş, çalışmaları ile gurur duymakta haklı zira kendisi oldukça parlak ve başarılı bir tıp geçmişine sahip. Uluslarası Gilead Sciences Hematoloji Onkoloji ödülünü alan ilk Türk akademisyen olan Kocabaş, ODTÜ Genetik Bölümü'nü bitirdikten sonra California Institute of Technology,
University of California San Francisco ve Stanford Üniversitesi'nde çalışmalarına devam etmiş. Doktorasını ise University of Texas Southwestern Medical Center Dallas'ta, genetik programında 'Rejeneratif biyoloji ve kök hücreler' konusunda tamamlamış. Aynı zamanda Yeditepe Üniversitesi Genetik ve Biyomühendislik Bölümü Rejeneratif Biyoloji Araştırma Laboratuvarı'nın da kurucusu. EU Marie Curie, TÜBİTAK, Bill&Melinda Gates Foundation, Gilead Sciences gibi önemli kuruluşlar tarafından desteklenen projelerde yürütücülük görevi üstlenen Kocabaş, şimdi tüm bilgi birikimini ve tecrübesini Meinox'a aktarıyor.
5 MİLYON DOLAR YATIRIM İHTİYACI
Nihai hedefi ise bu potansiyel ilaç teknolojisini preklinik validasyonlar ve klinik denemeler sonrası kanser hastalarına ulaştırmak. Fakat bunun için zamana ve yatırıma ihtiyacı var. "Faz 1-2 klinik testlere kadar ürünlerimizi ilerletmeyi amaçlıyoruz" diyor ve ekliyor Kocabaş, "Firmanın beş yılda tamamlamasını beklediğimiz bu çalışma için ihtiyaç duyduğu yatırım miktarı ise 5 milyon dolar. Şimdiye kadar farklı kurumlardan 1 milyon liraya yakın hibe desteği alan firma, fon ihtiyacını karşılamak için uluslararası yatırım ağları ve onkoloji alanında yatırım yapan Venture Capital'ler ile görüşmelerini sürdürüyor.
DOĞAL KORUYUCULAR
Biyoteknoloji şirketi Nanomik, gıda ürünlerine yönelik geliştirdiği doğal koruyucu ile bugüne kadar 4,5 milyon liraya yakın devlet desteği, 3 milyon lira da özel yatırım aldı.
Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü'nün (FAO) yayınladığı rapora göre her yıl 2,5 milyar tonun üzerinde taze sebze - meyve üretiliyor ve maalesef bunun yüzde 25'i küflenme yüzünden israf oluyor. Tarımda zararlı organizmaları engellemek amacıyla kullanılan kimyasal koruyucu ve pestisitlerin insan ve çevre sağlığına zarar verdiği ise bilinen bir başka gerçek… Ayrıca son yıllarda yapılan çalışmalar, kontrolsüz kullanılan pestisitlere tarım zararlılarının direnç geliştirdiğini gösteriyor. Bu nedenle Avrupa Birliği, 2050'ye kadar kullanılan sentetik fungusitlerin (tarım ilacı) yüzde 50 oranında azaltılmasını hedefliyor. Ancak doğal çözümlerin ticarileşmesinin önünde bir bariyer var: Çevresel koşullara karşı dayanıksızlık.
Buse Berber Örçen'in 2014'te kurduğu biyoteknolojik girişimi Nanomik bu problemden yola çıkarak gıdaların tarladan sofraya uzanan yolculuğunda israf oranlarını minimuma indirebilecek doğal koruyucular geliştiriyor. Girişimin 'alametifarikası' ise gıdanın üzerine kontrollü şekilde yayılan özel bir kaplama teknolojisi… Örçen, bu teknolojiyi "Biz yüzyıllardır etkili olduğu bilinen bitkisel molekülleri kimyasal koruyucular kadar dayanıklı hale getiren patentli bir mikroenkapsülasyon sistemi geliştirdik" diye anlatıyor. Farklı alanlarda uzman 13 kişiden oluşan Nanomik ekibinin geliştirdiği teknoloji üzerine bugün dört patent başvurusu bulunuyor.
Girişim, Mayıs 2017'de Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü'nden (TAGEM) 3,6 milyon lira Ar-Ge desteği almış. Aynı yıl ayrıca İTÜ Çekirdek Big Bang girişimcilik yarışmasından ise 780 bin liralık para ödülü kazanmış. 31 yaşındaki Örçen, yeni ürünler geliştirmek ve patentli teknolojilerini iyileştirmek için bugüne kadar devletten aldıkları maddi desteğin 4,5 milyon lirayı bulduğunu söylüyor. Girişim ayrıca özel yatırımcıları kendine çekerek toplamda 3 milyon liralık maddi kaynak sağlamış. Nanomik'e son yatırım ise Mayıs 2020'de, 1,8 milyon lirayla TRAngels'tan gelmiş. Böylece girişimin aldığı toplam yatırım miktarı 3 milyon liraya ulaşıyor.
Yıldız Teknik Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü'nde doktora eğitimini tamamlayan Örçen, gıda alanında meyve - sebze yıkama ürünleri ile doğal katkı bileşenlerinin, veterinerlik sektöründe ise arıcılık ve kanatlı hayvan premixlerinin (yem katkısı) satış distribütörleri aracılığıyla tüketiciyle buluştuğunu anlatıyor.
HEDEF DIŞ PAZARLAR
İhracat için girişimin biraz daha zamana ihtiyacı var. "Biyopestisitlerin regülasyon süreci beş seneyi aşabiliyor. O yüzden henüz ihracata başlamadık ancak sürecin içerisindeyiz" diyor. Gıda ve veterinerlik sektörüne yönelik ürünlerin distribütörlük görüşmeleri tamamlanmış. Önümüzdeki aylarda İngiltere, Almanya ve İspanya'da satışa başlayacak. Şu anda 30'un üzerinde kurumsal müşteriyle çalışıyorlar.
Örçen, yakın gelecekteki planlarından bahsederken heyecanla, "2021 sıçrama yılımız olacak. Batı Marmara, Ege ve Akdeniz'deki bayilik sistemiyle tarım ürünlerimiz, bu yıl çiftçilerle buluşacak" diyor. Örçen, ayrıca artan talebi karşılayabilmek amacıyla aylık üretim miktarını da dört tona çıkaracaklarını sözlerine ekliyor.
'BOR'LU ÇÖZÜMLER
Esen Tümer'in Kurucusu ve CEO'su olduğu Infinitech, tekstil ürünlerinde hem antimikrobiyal hem de antiviral koruma sağlayan dezanfektanı üretmeyi başardı.
Geçen yıl ocak ayında Esen Tümer tarafından İstanbul ve New York merkezli olarak kurulan Infinitech, Türkiye'deki üniversite ve sanayi iş birlikleriyle tekstil ürünlerinde hem antimikrobiyal hem de antiviral koruma sağlayan bor içerikli bir dejenfektan formülü geliştirdi. Özellikle de Yeditepe Üniversitesi'ndeki bilim insanları tarafından yürütülen Ar-Ge çalışmaları sonrasında Türkiye'de 21 fabrikada eş zamanlı gerçekleşen endüstriyel denemelerden sonra ürün bugün medikal tekstilden askeri kullanıma, iç giyimden ev dekorasyonunda kullanılan kumaşlara kadar geniş bir yelpazede virüs ve bakterilere karşı Tümer'in ifadesiyle 'tam koruma' sağlıyor.
48 yaşındaki Esen Tümer, aslında iş dünyasının yakından tanıdığı bir isim. Girişimcilik dünyasına ise 2020'de yapay zeka alanında özellikle de finans sektöründeki kurumlara çözüm üreten Essential Evolutions ve biyobilim, giyilebilir ve nanoteknoloji gibi farklı disiplinleri bir araya getirdiği Infinitech'i eş zamanlı kurdu.
Microsoft, Johnson&Johnson, Tyco, Philips ve Medtronic'te yöneticilik pozisyonunda 25 yıllık tecrübesi olan Tümer, Harvard Üniversitesi'nde Yapay Zeka ve Makine Öğrenimi, Colombia Üniversitesi'nde IoT (Nesnelerin İnterneti), UCLA'da (University of California Los Angeles) İşletme Yönetimi alanında eğitimine devam etmiş.
UNICORN OLMA HEDEFİ
Tümer, girişimci olmasının altında yatan nedeni, "Kurumsal hayata devam etmek, benim için dünü tekrarlamak anlamına geliyordu" diye açıklıyor ve ekliyor: "Türkiye'den çıkan ilk unicorn teknoloji şirketinin kadın kurucusu olmayı hedefleyerek kendime yeni bir sayfa açtım."
'UIP-ICP International Cooperation Platform', 'Yapay Zeka ve Teknoloji Derneği' gibi birçok yerel ve uluslararası sivil toplum kuruluşunda da başkanlık görevini üstlenmiş. Infinitech ile geliştirdikleri bor bazlı formülasyonlar sayesinde uluslararası patentler aldıklarını belirten Tümer, "Bu formül sayesinde salgın hastalıklarla mücadele kapsamında sarf edilen enerji ve maliyet ciddi anlamda azalacak" diyor.
Ocakta lansmanı düzenlenen ürünün yakın zamanda B2B ve B2G'ye yönelik satışı gerçekleşecek. Tümer'in 2023'e dair ciro hedefi ise 70 milyon dolar.
ZEYTİNİN DÖNÜŞÜMÜ
Zeytin atıklarından doğal biyoplastik granül geliştiren Biolive, Türkiye'de ilk defa tamamen bitkisel içerikli deri üretmeyi başardı. Girişimin yeni hedefi, Tuzla'da açılacak yeni tesiste üretim kapasitesini artırmak ve ihracata başlamak.
Plastik atıklar doğada ancak 450 yıl gibi uzun bir sürede kayboluyor. Ayrıca her 1 kg plastik yaklaşık 6 kg karbondioksit emisyonuna neden oluyor. 32 yaşındaki Duygu Yılmaz'ın kurucusu ve CEO'su olduğu Biolive, bu sorunlara yönelik verimli bir çözüm geliştiriyor ve zeytin atıklarından yapılan tamamen doğal biyoplastik granül üretiyor. Patentle de koruma altında olan bu formül bugün otomotivden elektroniğe, medikalden tekstil malzemelerine kadar birçok farklı sektörde kullanılıyor. Zeytinin yanı sıra Biolive'in Ar-Ge çalışmaları farklı bitkisel atıklarla devam ediyor. Girişim son olarak tekstil firması Rebil Group ile bitkisel atıklardan Türkiye'de ilk defa tamamen bitkisel içerikli deri üretimi gerçekleştirmeyi başarmış.
Biolive'in hikayesi, Yılmaz'ın babasının zeytin çekirdeğinin sağlık için faydalı olduğunu düşünmesine dayanıyor. 2013'te İstanbul Aydın Üniversitesi Gıda Mühendisliği'nden mezun olan Yılmaz, aynı yıl İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya bölümüne başladığını ve şimdiki ortaklarıyla hazırlık sınıfında tanıştığını anlatıyor. Altı yıl önce babasının kahvaltıda zeytin çekirdeği yutması üzerine bu gıda maddesinin içeriğini araştırma fikrini, şimdiki ortakları Ahmet Fatih Ayaş ve Mehmet Emin Öz ile paylaşmış. İlk olarak evde kurdukları öğrenci laboratuvarında çalışmalarını gerçekleştirmişler. 1,5 yıl süren çalışmaların ardından ise ekip, Vestel Ventures'tan yatırım alarak 2017'de Biolive'i kurmuş.
YENİ ÜRÜNLER YOLDA
Ortakların geliştirdiği teknoloji neticesinde ortaya çıkan ürün, bugüne kadar Anadolu Efes'in buz kovaları, Difaş ürünlerinin yeni çıkan bio-dent serisi diş fırçası ve tarak üretiminde kullanılıyor. Duygu Yılmaz hem uluslararası hem de yerel firmalarla birlikte çok yakında tekstil sektörüne yönelik ürünlerin tanıtımına hazırlanıyor. Ayrıca Vestel iş birliği ile piyasaya çıkması planlanan ürünler de var… Yılmaz, "Sonuç olarak bugüne kadar 70 firmayla temasa geçtik ve proje çalışmaları gerçekleştirdik" diyor ve ekliyor: "Şimdi de Washington ve Zürih merkezli bir satış partnerliklerimizle ABD ve Avrupa'ya yönelik de ihracat gerçekleştirmek istiyoruz."
Girişimin elde ettiği bu başarı ekibe, Mart 2020'de Vestel Ventures liderliğinde 30 milyon dolar değerleme ile yeni bir yatırım sağlamış. Bu yatırımın neticesinde Biolive, Ocak 2021'de kendi pilot tesisini kurmuş. Yılmaz, bu yıl içinde Tuzla Deri Sanayii'nde kullanıma açılacak tesiste, ayda 500 ton üretim yapmayı planladıklarını söylüyor.
CAZİBE MERKEZİ OLACAK
Koçak Farma CEO'su Hakan Koçak, Biyoteknoloji Vadisi'nin 6,4 milyar liralık ilaç ithalatının önüne geçeceğini ve yabancı yatırımcıları kendisine çeken bir cazibe merkezi olacağını söylüyor.
Koçak, 1,2 trilyon dolarlık toplam dünya ilaç pazarında biyoteknolojik ilaçların pazar payının yüzde 20'ye ulaştığı bilgisini paylaşıyor. "Türkiye'de ise bu oranın 2019'da 7 milyar lira olduğunu" söyleyen Koçak ekliyor: "Maalesef biyoteknolojik ilaçların yüzde 90'ınına yakını ithal ediliyor." Bunun nedenini ise üretim ve geliştirme maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle biyoteknolojik ürünlerin pahalı olması diye açıklayan Koçak, "Biyoteknoloji Vadisi'nde oluşacak ekosistemle sektörel gelişimin önü açılacak ve yerli ilaçların üretimiyle yaklaşık 6,4 milyar liralık ithalatın önüne geçilecektir" diyor. Ayrıca Vadi'nin yabancı yatırımcıları Türkiye'ye çekeceğini ve bölgeyi biyoteknolojik üretim için cazibe merkezi haline getireceğini ifade ediyor.