Yaşar, dikey büyümek istiyor
Yaşar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Selim Yaşar, yeni sektörlere yatırım düşünmediklerini ve dikey büyümeye odaklandıklarını belirterek, "Tarıma dayalı sanayi ve boya sanayinde dikey büyümek istiyoruz" dedi.
Selim Yaşar (64), Rodos'ta doğup ticaret yapan dedesinden itibaren saymaya başlayınca ailesinin üçüncü kuşağını temsil ediyor. Temelleri 1927'de atılan Yaşar Holding'in Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine, 6,5-7 yıl önce tekrar döndü. 2000'li yılların başında, bugün 96 yaşındaki, holdingin Onursal Başkanı babası Selim Yaşar ile arası (anlattığına göre, Tütünbank'ın yönetimi ile ilgili fikir ayrılıkları nedeniyle) açılmış ve hem holdingten hem de bağlı şirketlerdeki görevlerinden ayrılmıştı. Yeniden yönetim kurulu başkanlığını yapmaya başladığı Yaşar Holding, 10 bin kişinin çalıştığı dev bir sanayi grubu. İstihdamlarının yüzde 75'i tarım ve tarıma dayalı sanayide çalışıyor. Piyasa değeri 42 milyon dolar olan Pınar Su ve 141 milyon dolar olan DYO hariç (ki onun da 1000 çeşit ürünü var) tüm Türkiye'de raflarda 3 bin çeşit ürünü bulunuyor. Bu anlamda Yaşar Holding, Türkiye'nin nabzını en iyi tutan şirketlerden biri. Dolayısıyla Selim Yaşar da öyle. Türkiye'nin özellikle tarım alanındaki sorunlarına kafa yoruyor. Pandemi nedeniyle tüketim alışkanlıklarının nasıl değiştiğini (meyve suyu tüketimi düşmüş ama peynir ve şarküteri ürünlerinin satışı artmış örneğin) ve kendilerinin de stratejilerini buna göre değiştirdiklerini anlatıyor. Kişisel gündemini ise Türkiye'nin çözmesi gereken 3 konu olarak gördüğü "Su, taş ve yem" oluşturuyor. Taş, çünkü taşlı tarım arazilerinin taş kırma makineleri ile tarıma kazandırılması gerektiğini düşünüyor. Su, çünkü sulama konusunda sorunlar var ve yem. Belki de en önemlisi… Yaşar, yüksek proteinli yem hammaddesi üretilmemesini Türkiye'nin tarımda en önemli problemi olarak görüyor. Çözüm önerileri de var elbette...
INBUSINESS: Sonuna yaklaştığımız 2020 yılının değerlendirmesiyle başlayalım. 2020 Yaşar Holding için nasıl bir yıl oldu?
SELİM YAŞAR: Pandemide hiç durmadık, fabrikalarımız üç vardiya çalıştı.
Gerçekten mi?
Evet, hiç durmadık. Sadece otelimiz zarar ediyor bu yıl, turizm oldukça zayıf. Tüm sağlık tedbirlerimizi aldık, önce çalışanlarımızın sağlığına ve tabii gıda tedariğinde aksama yaşanmamasının gerektirdiği sorumlulukla işimize odaklandık. Sadece gıda değil boyada da üç vardiya çalışıyoruz. Viking Kağıt da üç vardiya çalışıyor.
Nasıl oldu bu peki?
Biz 10 bin kişinin çalıştığı bir sanayi grubuyuz. 150 milyon dolar civarında ihracatımız var. Geri kalan Türkiye pazarına… Proteinli gıdadan içeceğe, undan,tavuğa, etten süte ve peynire üç bin çeşit raf ürünümüz var. Sadece boyada 1000'i aşkın ürünümüz var. Hem mobilya boyalarında hem savunma sanayisinde iki şirketimiz var ikisi de alanında lider. Bir de Viking Kağıt diye şirketimiz var. Orada da kağıt ürünleri üretiyoruz. Yani marketlerde, nalburlarda bulacağınız hepsi ambalajlı paketli üç bin çeşit ürün. Ve bütün ürünlerimiz pandemide insanların öncelikli ihtiyaç olarak gördükleri ürünler. Boya belki öncelikler sırasında en üstte değil ama pandemide insanlar evde oturdukça evdeki kusurları gördüler. İşyerlerinin kapalı olmasını fırsat bilip, boya-badana yaptılar. Dolayısıyla biz de planladığımız gibi faaliyetlerimize devam ettik.
Bu yoğunluğun performansınıza yansıması nasıl oldu, bu yılı nasıl tamamlayacağınızı öngörüyorsunuz?
Yıl sonu tahminleri konusunda net konuşmak için henüz erken. Ancak bu yılı 2019 seviyesinde büyüme ile kapatırız diye tahmin ediyorum. Şirketlerimizde yüzde 5-10 aralığında büyüme bekliyoruz. Geçen yıla göre ihracatımızı da arttırdık. Halka açık şirketlerimiz olduğu için şimdilik kesin rakam veremiyorum. Şunu söyleyeyim, bu süreçte gıdanın bir kısmı büyüyor. Bunu iyi analiz edip, verilere göre operasyonel olarak hazırlanmak gerekiyor.
İHTİYAÇLAR DEĞİŞTİ
Neden gıdanın sadece bir kısmı büyüyor?
Şöyle, gıdada ev dışı tüketim çok düştü. Ama ev içi tüketim büyüdü. Örneğin damacana su arttı ama yarım litrelik pet şişe su satışı düştü. Ev içi tüketim bundan sonra da artacak, ev dışı tüketim düşecek. Zaten toplantı yapmak, topluca bir araya gelmek, maçlar, toplu ulaşım ile ilgili büyük değişiklikler oldu. Daha da değişecek. Bu yeni dünya düzenine göre hazırlanmamız lazım. Her şeyimizle… Hem insanlar hem şirketler. Uzaktan erişimle iş yapmanın, sosyalleşmenin öne çıktığı, evde yaşamın, ailenin önem kazandığı bir döneme girdik. Sağlık endişesi beslenme alışkanlıklarını ve tabii ki ihtiyaçları değiştirdi. Eğitim çok büyük darbe gördü. Bu yıl da devam ediyor maalesef. Buna geçici bir dönem olarak bakılıyor ama bu süre üç yıla kadar da uzayabilir. Bu yeni durumun ihtiyaçlarını ve Türkiye'nin özellikle bunların hepsini bir bütün olarak değerlendirmek ve buna hazır olmak gerekiyor. Biz gıdada bir süredir değişen ihtiyaçlara odaklanarak büyüyoruz.
Gıdada ihtiyaçlara odaklanarak büyüdüğünüzü söylediniz. Hangi alanlar bunlar?
Kırmızı et, balık, tavuk, hindi, süt, peynir ve yoğurt. Sebze-meyvede yokuz. Hububatta fazla yokuz. Esas alanımız proteinli gıdalar. Türkiye'nin protein açığı var. Çocuklarımızın daha çok proteinli gıdaya ihtiyacı var. Dünyada da protein önem kazanıyor. Biz de sağlıklı, ambalajlı proteinli gıda üretimine odaklanıyoruz. Yaşar Grubu'nda 4 Ar-Ge merkezimiz var. 5'inciyi de kurmak üzereyiz. Her yıl piyasaya 50-60 yeni ürün veriyor ve talep azalmasına göre de 30-40 ürünü piyasadan çekiyoruz. Sürekli aktif yaşayan bir vücut gibiyiz. Dünyadaki trendleri yakından takip ediyoruz ve çoğu zaman Türkiye'de bu alana yön veren atılımlar yapıyoruz. Organik çiftliğimiz var. Vegan, laktozsuz, proteinli ürünlerimiz var. Vitaminli, direnci arttıran ürünlerimiz var. Türkiye'de sağlıklı beslenme trendine yön verenlerdeniz.
Uzun vade planlarınız arasında farklı sektörlere yatırım var mı?
Yeni sektör hiç düşünmüyoruz. Dikey büyümeye odaklanıyoruz. Tarıma dayalı sanayi ve boya sanayinde dikey büyümek istiyoruz.
İHRACATA DAYALI BÜYÜME
Tarım sektörüne ilişkin sıkıntılı alanları ifade ettiniz. Ülke ekonomisine ilişkin değerlendirmeniz nasıl?
Türkiye'nin sorunlarını biliyoruz çünkü onların içinde yaşıyoruz. Cumhuriyet kurulduğundan beri 18-19 devalüasyonu yaşadık. Devalüasyonun neden olduğunu da biliyoruz. Türkiye'nin cari açığı var. Türkiye'nin petrolü gazı yok, enerjide dışarı bağımlı. İkinci aldığı en fazla ithalat ürünü de petrole dayalı kimyevi maddeler. Bu alanda iki fabrika kurulması lazım. Biri Adana tarafına biri Tekirdağ tarafına kurulursa iyi olur.
Bunlar büyük yatırımlar. Bahsettiğim kimya fabrikaları 20-25 milyar dolar yatırım gerektiriyor. Bu bir özel sektörün yapabileceği yatırım değil. Ya yabancı sermaye gelip yapacak ya da devlet başlatacak. Nitekim PETKİM öyle oldu sonra SOCAR aldı. Dışa bağımlılık hem enerji bakımından hem kimyevi ürünler bakımından cari açığa neden oluyor. Dolayısıyla dolar- euro seviyesi çok önemli. Bir de bankacılık sistemi Cumhuriyet döneminde çok yara aldı ve bankacılık sistemi yeteri kadar büyüyemedi. Türk sanayisinin dışarıya 250 milyar dolar bir borcu var. Sanayici bulabilseydi bu parayı Türkiye'den alırdı. Böyle temel sorunlarımız var. Bu temel sorunları nasıl aşarız, ihracatla, turizmle. Savunma sanayisine, teknolojiye önem veriliyor. Türkiye'nin ithalattan çok ihracat yapar hale gelmesi lazım. Bu olana kadar çözüm aramaya devam etmek zorundayız. Türkiye bu sıkıntıları otomotiv gibi beyaz eşya gibi alanlardaki ihracatını arttırarak aşar. Özellikle şimdi pandemide Avrupa'da otomotiv fabrikaları durdu. Bu fırsatı kaçırmamak lazım. Bu güç Türkiye'de var.
Bir dönem siyasette yer aldınız, Türkiye'nin gündemini bu anlamda da değerlendirmeniz gerekirse neler söyleyeceksiniz?
Evet bir dönem siyasette yer aldım. Ama artık bıraktım, ülkeme, memleketime sanayicilikle hizmet etmekte karar kıldım. Türkiye'nin bugün bazı sorunları var ama bunlar yeni sorunlar değil hepsinin 100-150 yıllık geçmişi var. Örneğin Azerbaycan ile aramızı kesmişler, Türk Cumhuriyetleri birleşmesin, 250 milyon nüfuslu Türk nüfus tek vücut olmasın diye Ermenistan'dan İran'a doğru bir koridor açmışlar. Karabağ'ı almışlar, öbür tarafta Akdeniz'i planlı bir şekilde ileride bizim sözümüz olmasın diye, Menteşe Adaları'nı İtalyanlar bize vereceğine Yunanlılara vermişler. Oysa bizden almışlardı. İleride bize lazım olur demişler ve Yunanlılara vermişler.
Bunlar tarihten gelen sorunlar. Suriye konusu, Halep'ten bir çizgi çiz, Musul-Kerkük'e kadar Misak-ı Milli içinde yer alıyor aslında. Bütün süreçler tarihten geliyor. Ben bunların hepsinin çözüleceğine inanıyorum. Bizim devletimize milletimize güvenimiz tam.
"YEM HAM MADDESİNİ UCUZLATMALIYIZ"
Uzun yıllardır tarım sektörünün farklı alanlarında faaliyet yürütüyorsunuz. Bu alana ilişkin tespitlerinizi paylaşabilir misiniz?
Tarım ve tarıma dayalı sanayiyi bir bütün olarak ele alırsak, Türkiye'nin 3 ana konuyu çözmesi gerekiyor. Su, taş ve yem. Arazilerimiz taşlı, bunları taş kırma makineleri ile kırıp tarıma kazandırmamız büyük fark yaratacaktır. Sulama konusu zaten her platformda dile getiriliyor. Bir de Türkiye'nin en büyük problemi yüksek proteinli yem hammaddesi üretilmiyor olması. Bunun nedenini araştırdım. Mesela Türkiye soyanın yüzde 96'sını ithal ediyor. Neden Türkiye'de üretilmiyor diye baktım. Bizim toprağımızın kalitesi verimli soya üretimine uygun değil. Toprağımız soya için gerekenden daha tuzlu, kireçli ve sert. Oysa soya proteini en yüksek olan yem hammaddesi. Eskiden soya yoktu. Mısırla, arpayla ve çavdarla besliyorduk hayvanları. Bugün soya daha geçerli dünyada. Dolayısıyla yem bitkileri üzerine yani hayvanları besleme konusunda ciddi bir Ar-Ge faaliyeti yürütmemiz lazım. Toprağımıza uygun yüksek proteinli yem bitkisi üretmenin yolunu bulmamız lazım. Örneğin Çinliler dut ağacının yaprağını bile yem olarak kullanıyor. Bizim bunun gibi alternatifleri çalışmamız gerekiyor. Biz ne yapmışız, kolaya kaçmışız, her şeyi dışardan almışız ya da dışarıda ekilen ürünün aynısını getirip Türkiye'de ekmişiz. Sonra da gerekli verimi alamamışız. Artık bunu değiştirmenin zamanı. Biz biraz çalıştık bu konuda, pisi otuyla arpayı birleştirdik. Çok güzel, daha verimli, yeni cins bir arpa elde ettik. Hem boyu uzun hem daha dolgun. Demek ki olabiliyor, olmuyor diye bir şey yok.
KIZ KARDEŞLERİMLE DEĞİL BABAMLA ANLAŞAMADIM
Bir dönem Holding'in yönetiminden ayrıldınız ve sonra geri geldiniz. Neden ayrıldınız? Kız kardeşlerinizle mi anlaşamadınız, geri dönüşünüz nasıl oldu?
Kız kardeşlerimle değil de babamla aramızda bazı konular vardı. O dönemde ben de yönetimden ayrıldım doğrusunu söylemek gerekirse. Babam bankaya (Tütünbank) sermaye koymak istedi. Bankaya 100 milyon dolar sermaye koymak istediğinde ben karşı çıktım. Yönetim kurullarında red kararı verdim. Babam da 'benim evet dediğim şeye sen nasıl hayır dersin' diye bana kızınca ben de 'bu bankaya para koymam' deyip bütün şirketlerden istifa ettim. Bankanın iyi yönetildiğine inanmıyorum demiştim. Şirketlerden ayrıldım yönetimi kız kardeşlerime bıraktım. Onlarla aram hiçbir zaman bozulmamıştı. Tabi ben şuna inanıyorum yönetim kurulunda herkesin kendi fikrini söylemesi lazım. O zaman faizler çok yüksekti, finansal durumu çok sağlam olmayanlara krediler veriliyordu. 2001 öncesi bu dediğim ve babam sonradan 'sen haklı çıktın' dedi ama iş işten geçmişti. Daha sonra yönetime geri döndüm, 6,5-7 yıl oldu.
SALGINLA ÜÇ YIL DAHA
2021'den ne bekliyorsunuz?
"Covid döneminde alışkanlıkları çok değişti. Meyve suyu ayran satışları düştü ama onun yerine peynir, süt, yoğurt, et, kapalı paket şarküteri ürünlerinin tüketimi arttı. Yeni bir tüketim alışkanlığı geldi ve biz de 2021-22-23 strateji planımızı bu yeni satın alma alışkanlığına göre yapıyoruz. Çünkü biz bu salgının daha üç yıl dünyayı etkisi altında tutacağını öngörüyoruz. Çünkü hasta olan bir kere daha oluyor, henüz aşı çalışmaları ve bunun tüm nüfusa yaygın bir şekilde uygulanması için öngörülen tarihler de 2-3 yılı buluyor. Biz de bu salgınla 3 yıl daha yaşayacakmış gibi bir stratejik plan ve bütçe yapıyoruz."
100. YILA AZ KALDI
"Eski bir şirketiz, dedem 1927'de ilk olarak İzmir Sanayi ve Ticaret Odası'na kaydetmiş şirketi. Ama daha öncesi de var. Rodos'ta dedemin şirketi varmış. O zamanlar Menteşe adaları (12 Adalar) deniyordu o adalara. Menteşe Adaları'nı İtalyanlar 1912 yılında (Trablusgarb savaşı sonrası) tek kurşun sıkmadan bir çatışma olmadan teslim almış. Ve 1926'da da dedemler İtalyan ve Rumların baskısından rahatsız olup Anadolu'ya göç etmişler. Oradaki işlerini gelip burada kurmuşlar; boya ve gemi malzemeleri alanında… Yedi yıl sonra 100'üncü yılımızı kutlayacağız. Dedemden alırsam 3'üncü jenerasyon, babasından alırsam 4'üncü jenerasyon işin başındayız. Hatta bizim çocuklarımız da artık işe başladılar. Yani 5'inci jenerasyon da işin içinde diyebiliriz. Biz bir aile şirketiyiz. Doğduğumuz günden beri işlerle ilgili konulara hep vakıfız. Çünkü evimizde iş konuşulurdu. Bir kulak dolgunluğumuz hep vardı. Babam Selçuk Yaşar'ın yedi torunu var. Onların da bir kısmı grupta çalışıyor, bir kısmı halen okulda."
Hülya Güler / INBUSINESS